99 O gün geldiğinde, Biz onları birbirini kıran dalgalar (gibi) çalkalanmaya terkederiz. Nihayet sur borusu çalınır; sonunda hepsini bir araya toplarız.104
100 İşte o gün kâfirlere cehennemi (reddedemeyecekleri bir biçimde) arz ederiz.105
101 Onlar öyle kimselerdi ki; beni hatırlatan (her şeye) karşı gözlerine bir perde çekilmişti, üstelik onlar işitmeye de yanaşmıyorlardı.
102 İnkârda ısrar eden bu kimseler benim kullarımı, benden bağımsız olarak, kendilerine kayırıcı veli edineceklerini mi sandılar? Şüphesiz Biz cehennemi kâfirler için bir ikram (!) olarak hazırladık.
103 De ki: "Eylem olarak en büyük kayba uğrayacak olanı size haber verelim mi?"
103 De ki: "Eylem olarak en büyük kayba uğrayacak olanı size haber verelim mi?"
104"Bunlar, dünya hayatında tüm yapıp ettikleri (istikametten) sapmış olan kimselerdir: oysa ki bu tipler, kendilerinin güzel ve erdemli işler yaptığını sanmaktadırlar."106
105 Bunlar, Rablerinin âyetlerini ve O'na kavuşmayı ısrarla inkâr eden kimselerdir: Bu yüzden onların tüm yapıp ettikleri boşa gitmiştir; çünkü onlara Kıyamet Günü hiç kıymet vermeyeceğiz.
105 Bunlar, Rablerinin âyetlerini ve O'na kavuşmayı ısrarla inkâr eden kimselerdir: Bu yüzden onların tüm yapıp ettikleri boşa gitmiştir; çünkü onlara Kıyamet Günü hiç kıymet vermeyeceğiz.
106 İşte onların cezası, inkârda direndikleri, âyetlerimi ve elçilerimi alaya aldıkları için cehennem olacaktır.
107 Ne var ki imanda sabreden ve ıslah edici davranış sergileyenlere gelince: onların buyur edileceği tarifsiz ikram, en görkemli cennetler107 olacaktır:
107 Ne var ki imanda sabreden ve ıslah edici davranış sergileyenlere gelince: onların buyur edileceği tarifsiz ikram, en görkemli cennetler107 olacaktır:
108 Orada sürekli kalacaklar, oradan asla ayrılmak istemeyecekler.108
Dipnotlar
104 Yani: "Dünyada cehennemi ısrarla talep etmiş olan kâfirleri." Parantez içi açıklamamız, 'aradna...'aradan formunun dilsel yapısı gereğidir.
105 "O gün" ile kastedilen Son Saat'tir. Bu her canlının öldüğü ve Allah'tan başka her şeyin fani olduğunun ortaya çıktığı gündür. Âyetin ikinci cümlesi, "kalkış günü" (kıyamet) ile ilgilidir. Sonuncu cümle ise "toplanma gününe" (haşr) işaret etmektedir (Krş: 20:102-108).
106 Tasavvur, insanın hem gerçekliği algılama biçimini, hem de gerçekliği algıladığı zihni merkezi ifade eder. Klasik Mantık, Kelâm ve hatta Fıkıh Usulü kitaplarının ilk bahsi tasavvurat ve tasdikat bahsidir. Musavvire, tüm aklî hükümlerimizi üzerine bina ettiğimiz temel kavramların içini doldurduğumuz zihnî melekedir. Sözün özü: aklın ve o aklın verdiği hükümlerle yapılan eylemlerin ana rahmi tasavvurdur. Tasavvuratı yanlış olanın tasdikatı doğru olmaz. Tasavvuru yamuk olanın, ne aklı ne eylemi düzgün olur. Akla koordinatları tasavvur verir. Akıl da tasavvurdan aldığı koordinatlara uygun eylem üretir. Bu yüzden tasavvurdaki milimetrik bir sapma, eylemde kilometrelere tekabül eder. Bir yanlış eylemi düzeltmek asla eylemin kendini düzeltmekle gerçekleşmez. Gerçek bir düzeltme, o eylemin ana rahmi olan tasavvurdaki sapma açısını düzeltmekle mümkündür.
107 Firdevs, Yunanca'ya olduğu gibi Arapça'ya da çok eski çağlarda Babilce aslı olan faradisu'dan (paradisu) geçmiştir. Hadislerde "en yüce, en görkemli cennet" olarak açıklanmıştır (Taberî). Batı dillerindeki "paradise, paradis" de bu köke dayanır.
105 "O gün" ile kastedilen Son Saat'tir. Bu her canlının öldüğü ve Allah'tan başka her şeyin fani olduğunun ortaya çıktığı gündür. Âyetin ikinci cümlesi, "kalkış günü" (kıyamet) ile ilgilidir. Sonuncu cümle ise "toplanma gününe" (haşr) işaret etmektedir (Krş: 20:102-108).
106 Tasavvur, insanın hem gerçekliği algılama biçimini, hem de gerçekliği algıladığı zihni merkezi ifade eder. Klasik Mantık, Kelâm ve hatta Fıkıh Usulü kitaplarının ilk bahsi tasavvurat ve tasdikat bahsidir. Musavvire, tüm aklî hükümlerimizi üzerine bina ettiğimiz temel kavramların içini doldurduğumuz zihnî melekedir. Sözün özü: aklın ve o aklın verdiği hükümlerle yapılan eylemlerin ana rahmi tasavvurdur. Tasavvuratı yanlış olanın tasdikatı doğru olmaz. Tasavvuru yamuk olanın, ne aklı ne eylemi düzgün olur. Akla koordinatları tasavvur verir. Akıl da tasavvurdan aldığı koordinatlara uygun eylem üretir. Bu yüzden tasavvurdaki milimetrik bir sapma, eylemde kilometrelere tekabül eder. Bir yanlış eylemi düzeltmek asla eylemin kendini düzeltmekle gerçekleşmez. Gerçek bir düzeltme, o eylemin ana rahmi olan tasavvurdaki sapma açısını düzeltmekle mümkündür.
107 Firdevs, Yunanca'ya olduğu gibi Arapça'ya da çok eski çağlarda Babilce aslı olan faradisu'dan (paradisu) geçmiştir. Hadislerde "en yüce, en görkemli cennet" olarak açıklanmıştır (Taberî). Batı dillerindeki "paradise, paradis" de bu köke dayanır.
108 Hıvelâ, "değişim" anlamına gelen tahvil mastarından türetilmiştir. Alternatif anlamı "asla değişim istemeyecekler" ya da "mekânı değiştirmek istemeyecekler".
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder