Sayfalar

10 Haziran 2017 Cumartesi

6.En'âm Sûresi 71-73. Âyetler


Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım

71 De ki: "Biz, Allah'ı bırakıp da bize ne faydası dokunan ne de zarar veren şeylere mi yalvaralım? 
Ve tıpkı "bizimle gel!" diye kendisini doğru yola çağıran arkadaşları dururken şeytanların ayartmalarına kapılıp dünyevi zevklerin peşine tutkulu bir biçimde takılan kimse gibi, Allah bizi doğru yola ilettikten sonra topuklarımız üzerinde gerisin geri mi dönelim?"
De ki: "Hiç şüphe yok ki yegâne rehberlik Allah'ın rehberliğidir59 ve biz Âlemlerin Rabbine kayıtsız-şartsız teslim olmakla emrolunduk; 
72 ve namazı hakkını vererek kılmak60 ve O'na karşı sorumluluk duymakla..."
Çünkü sonunda huzurunda toplanacağınız varlık yalnızca O'dur.
73 Zira gökleri ve yeri gerçek bir amaca mebni olarak yaratan O'dur. 
O ne vakit "Var ol!" derse, (varlık) hemen var oluş sürecine girer: O'nun sözü (sanal değil) tahakkuk eden som gerçekliktir.61 
Ve Sur çalındığında, otorite yalnızca O'na ait olacaktır. 
O gerçekliğin algılanamayan kısmını da, algı kapsamına giren kısmını da bilendir: 
O her hükmünde tam isabet edendir, her şeyden haberdar olandır. 

Dipnotlar

59 Nahivcilere göre bu ibaredeki el-hudâ haber, hudallah ise mübtedadır. Bu yaklaşım bir ifadenin gramerini mânasına önceleyen bir yaklaşımdır. Her tür hidayetin Allah'a atfı Kur'an'daki uluhiyet anlayışına en uygun olandır ve bunun için de hudallah terkibini haber, el-huda lafzını ise mübteda olarak okumak Kur'an'ın genel üslûbuna daha uygun düşmektedir.Arap dilinin büyük otoritesi Sîbeveyh (ö. 180/769) el-Kitab'ında şöyle der: "Nahivcilerin çoğunluğu bir ifadenin gramerini düzelteceğim diye anlamını göz ardı ederler. Hâlbuki sözün anlamı irabından çok daha önemlidir." İbn Hişam da şöyle der: " Metnin irabını gözeten dilciler mânanın gereğin göz ardı ettiler" (Nakl: İtkân II, 261). Nahivcilerin ön kabulleri dışına çıkmak zorunda kaldığımız çeviri örenklerimizin gerekçesi budur.
60 Teslimiyet insanın Allah'a karşı esas duruşu, namaz bu duruşun pratiğidir (Salât için bkz: 87:15, not 15).
61 Kavluhu'l-hakk, maddî dünyanın sanallığına dair eşyanın hakikatini yok sayan tüm spekülatif yaklaşımları kökten dışlayan bir ifadedir.  

9 Haziran 2017 Cuma

5.Mâide Sûresi 27-34. Âyetler

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân ve Rahîm Allah'ın Adıyla

27 Ve onlara Âdem'in iki oğlunun kısasını gerçek bir amaca mebni olarak30 anlat: 
Hani, ikisi de birer kurban sunmuşlardı. ve birinden kabul edildiği hâlde diğerinden kabul edilmemişti!
(Bunun üzerine) O (diğerine) demişti ki: 
"Çaresi yok, seni öldüreceğim!"
(Öteki) cevap vermişti: 
"Allah , yalnızca sorumlu davrananların kurbanını kabul eder!31
28 Beni öldürmek için el kaldırsan bile, ben seni öldürmek için elimi oynatmayacağım; 
çünkü ben âlemlerin Rabbi Allah'tan korkarım. 
29 Dilerim, hem benim günahımı hem de (benden dolayı) kazandığın günahı yüklenir ve böylece cehennemin yolunu tutarsın: 
Çünkü zalimlerin cezası budur."
30 Fakat diğerinin benlik dâvâsı, onu kardeşini öldürmeye sevk etti; sonunda onu öldürdü, böylece kaybedenlerden oldu.32
31 Bunun üzerine Allah, kardeşinin cesedini nasıl örteceğini göstersin diye toprağı eşeleyen bir karga gönderdi.33 
"Eyvah, yazıklar olsun bana!" dedi, 
"ben bu karganın yaptığını yapamayacak, kardeşimin cesedini örtemeyecek kadar âciz biri miymişim?!" 
En sonunda pişman olmuştu.
32 Bundan dolayı Biz İsrâiloğullarına şöyle vahyetmiştik: 
Kim cinayet suçu işlememiş veya yeryüzünde fesat çıkarmamış bir kişiyi öldürürse, sanki bütün insanlığı öldürmüş gibi olur. 
Buna karşılık kim de birine hayat verirse, sanki bütün insanlığa hayat vermiş gibi olur.34
Elçilerimiz onlara hakikatin tüm delileriyle gelmişlerdi; fakat daha sonra onların çoğu yeryüzünde her tür aşırılığı irtikâp edip durmuşlardı.
33 Allah'a ve Rasulü'ne karşı savaş açanların35 
ve yeryüzünde bozgunculuğu yaymaya çalışanların 
öldürülmeleri ya da asılmaları 
veya muhalefetlerinden dolayı ellerinin ve ayaklarının kesilmesi, yahut bulundukları yerden sürülmeleri, 
sadece (âdil) bir karşılıktan ibarettir.36 
Bu, onların dünyada uğradıkları zillettir; 
âhirette ise onların hakkı korkunç bir azaba duçar olmaktır; 
34 ancak siz onları ele geçirmeden önce tevbe edenler hariç: 
Zira iyi bilin ki Allah tarifsiz bir bağışlayıcı, eşsiz bir merhamet kaynağıdır.

Dipnotlar

30 Burda amaç "haseden kınanması"dır (Zemahşerî) ve Râzî). Bi'l-hakkı çeviimiz için bkz: 18:13, not 15 ve 14:19, not 20.
31 Bu âyetlerle Kurban ibadetinin amacını veren Hac sûresinin 36. âyeti arasında doğrudan bir bağ vardır. Kabil iyi olmak yerine, iyiyi ortadan kaldırmayı düşünüyor. Peki, sizce neden?
32 Allah'ın gösterdiği yerden bakanın göreceği gerçek şu: Ölen değil öldüren kaybetti.
33 Hayat okul, varlık kitap , insan öğrencidir. İnsanın cehalet için geerli bir mazereti yoktur. Öğrenmek isteyen, kargadan bile ders alır.
34 İslâm'ın bütün bir insanlığın tüm zamanları zeminlerde değişmez değerleri olduğunun ifadesi.
35 Allah'a savaş açma şeytanın bile yapmadığı bir şedir.
36 Min hılafine verdiğimz manânın gerekçesi için bkz: A'raf 124, not 90. Bu cümle bir 'inşâ' cümlesi değil bir 'ihbar' cümlesidir ve dolayısıyla Kur'an el ve ayakların çaprazlama kesilmesi gibi bir cezayı emretmemekte, sadece nakletmektedir. Bu tür bir infaz Kur'an Tâhâ 71, Şu'ara 49 ve A'raf 124'te Firavun'un infaz yöntemi, nasıl olur da Alla'an emri olarak anlaşılabilir? Kaldı ki, Allah Rasulü'nün hiçbir muhalife böyle bir ceza uygulamadığı da tarihî bir gerçektir. 

8 Haziran 2017 Perşembe

4.Nisâ Sûresi 71-76. Âyetler

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım

71 Siz ey iman edenler! 
Küçük müfrezeler hâlinde ya da 
topyekün orduyla ilerlerken ihtiyatlı hareket edin!
72 Aranızda elbette işi ağırdan alan kimseler olacak ve bir yenilgiyle karşılaştığınızda 
"Onlarla birlikte bulunmamam Allah'ın bana bir lutfudur" diyecekler. 
73 Fakat Allah'tan size bir zafer ihsan edildiğinde, bu kez de o kimseler sanki sizinle kendi aralarında hiçbir sevgi problemi yokmuş gibi 
"Ah n'olaydım, onlarla birlikte olaydım da o muhteşem başarıya ben de konaydım!" diyecekler.92
74 O hâlde, dünya hayatını âhiret hayatıyla takas etmek isteyenler Allah yolunda savaşsınlar. 
Allah yolunda savaşan herkese, ister öldürülsün ister galip  gelsin gelecekte muazzam bir ödül bahşedeceğiz.93
75 Size ne oluyor da, Allah yolunda 
"Ey Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan şu beldeden kurtar 
ve rahmetinle bize sahip çıkacak bir koruyucu ve destek olacak bir yardımcı gönder!" diye yalvaran 
güçsüz erkekler, kadınlar ve çocuklar için savaşmıyorsunuz?94
76 İman edenler Allah yolunda, inkâr edenler de putlaştırılmış azgınlar yolunda savaş verirler. 
O hâlde, şeytanın evliyasına karşı savaş verin! 
Unutmayın ki şeytanın hilesi kesinlikle zayıftır.95


Dipnotlar

92 Son iki âyet, nifakın sonunda varıp demir atacağı limanın çıkarcılık olduğunu haber veriyor. 
93 Bu âyet, parçalanmış münafık kişiliğin alt-üst olmuş değer yargılarına karşılık, doğru kıymet hükümleri koyan selim bir akla uyarı niteliğindedir.
94 Zımnen: Meşru bir savaş ancak yüce değerler ve ahlâkî ilkeler uğruna verilen savaştır. Zulme karşı verilen savaş, savaşı sadece caiz kılmaz, insani sorumluluğun ve İslâmi yükümlülüğün zirvesi kılar. 
95 İnsanların ya sayılan değerler uğruna savaşan "iyilerden" , ya da aynı değerlere karşı savaşan "kötülerden" müteşekkil olacağını, hiç bir cephede yer almayanın anılmaya dahi değer olmadığını vurguluyor. 

7 Haziran 2017 Çarşamba

3.Âl-i İmran Sûresi 98-109. Âyetler

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım

98 De ki: "Ey Kitap ehli! Allah yaptıklarınıza şahit olup dururken, niçin Allah'ın âyetlerini reddediyorsunuz?"
99 De ki: "Ey önceki vahyin takipçileri! Doğru olduğuna bizzat şahit olduğunuz hâlde, onu eğri göstermeye çalışarak, iman edenleri niçin Allah yolundan döndürmeye çabalıyorsunuz? Ne ki Allah yaptıklarınızdan asla gâfil değildir."
100 Siz ey (Kur'an'a) iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden bir fırkaya uyarsanız, sizi imanınızdan sonra yeniden inkâra döndürürler.
101 (Onlar böyle yapabilirler), ama siz nasıl olur da Allah'ın âyetleri size okunup dururken ve O'nun elçisi aranızdayken inkâra yeltenebilirsiniz? 
Ne var ki Allah'a sımsıkı yapışan, dosdoğru bir yola yöneltilmiş demektir.
102 Ey (Kur'an'a) iman edenler! 
Allah'a karşı sorumluluğunuzun gereğini hakkıyla yerine getirin! Ve (Allah'a) tam teslim olmadan can verecekseniz, sakın ölmeyin!86
103 Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı yapışın ve birbirinizden ayrılmayın!87 
Ve Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın: 
Hani siz birbirinize düşman iken kalplerinizin arasını uzlaştırdı da, O'nun lutfu sayesinde kardeş oldunuz; 
ve siz ateşten bir çukurun kenarındaydınız da, sizi oradan kurtardı! İşte bu şekilde Allah size mesajlarını açıklar ki doğruyu bulasınız. 
104 Öyleyse sizler hayra çağıran meşru bir  olanı öneren, kötü ve yanlış olandan da sakındıran bir ümmet olun!88 
İşte onlar, evet onlardır sonsuz mutluluğa erenler.
105 Kendilerine hakikatin apaçık belgeleri geldikten sonra paçalanıp birbirine düşen kimseler gibi olmayın;
89 
işte bunlar var ya, korkunç bir azaba müstahak olanlardır;
106 bazı yüzlerin ağarıp bazı yüzlerin karardığı o günde, yüzü kara çıkanlara (denilecek ki): 
"imana erdikten sonra inkâra saptınız ha? O hâlde, inkârınızdan dolayı tadın azabı!"
107 Fakat yüzü ağaranlar Allah'ın rahmetine garkolacaklar; onlar o rahmette daimi kalacaklar.
108 İşte bütün bunlar Allah'ın mesajlarıdır. 
Biz bunları sana, gerçek bir amaca mebni olarak iletiyoruz; zira Allah, hiç kimseye haksızlık etmeyi murat etmez.
109 Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah'a aittir, bu yüzden kainattaki her şey Allah'ın yasalarına göre hareket eder.90

Dipnotlar:

86 Çevirimizin gerekçesi için bkz: 2:132, not 252.
87 Allah Rasulü bu ipin Kur'an olduğunu söylemiştir (müslim, 2:227); Tirmizi, 4/343). Vahdet sosyal tevhid, tevhid akidevi vahdettir. Doğal olarak tefrika da sosyal şirk olmaktadır.
88 Çevirimiz Nesefî'nin mini beyaniyye sayan (ve'ltekûnû ummeten) yaklaşımına dayanır. Alternatif bir anlamı da şudur: "Ümmet saparsa onu düzeltecek bir maya topluluk bulunsun!" Bu bir ebedî risalet çağrısıdır. Risaletin Nebi'den sonra ümmetin omuzlarında olduğunu beyan eden bu âyet Fâtır 32 ışığında anlaşılmalıdır. Bu âyet "ümmet" olmanın bir takım kurmak ve kuru kuruya o takıma mensup olmak değil, ehliyet ve liyakat kesbetmek demeye geldiğinin belgesidir. Zira ummetin türedildiği kök "anne", ümmet de insanlığa anne gibi şefkat ve merhamet abidesi kesilen toplumdur.
89 Yasak olan görüş farklılığı değil, bu farklılıkların inanç birliğini parçalamasına izin vermektir.
90 Zımnen : Ey insan! Bütün bir kâinat Allah'ın yasalarına uyarken, sen Allah'ın tabiat, tarih ve toplum için koyduğu yasaları gözardı ederek nasıl bir netice elde etmeyi bekliyorsun?!

6 Haziran 2017 Salı

3.Âl-i İmran Sûresi 31-32. Âyetler

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım



31 De ki: 
"Eğer siz Allah'ı seviyorsanız beni izleyin ki Allah da sizi sevsin; 
ve günahlarınızı bağışlasın! 
Zira Allah çok bağışlayandır, 
eşsiz merhamet kaynağıdır."19
32 De ki: 
"Allah'a ve elçisine itaat edin! 
Yok eğer itaatten yüz çevirirseniz, 
iyi bilin ki Allah nankörleri sevmez."

Dipnotlar

19 Muhabbet mahlukat ağacının tohumudur (habbe). Zımnen: Eğer Allah'ı seviyorsanız, bunun bedeli Elçi'yi izlemektir. Allah'ı sevenden Allah'ı izlemesi istenmemiştir. Zira yerde yürüyenler iz bırakır ve iz bırakanlar izlenirler. Bu yüzden peygamberler insanlardan seçilmiştir. 


4 Haziran 2017 Pazar

2.Bakara Sûresi 159-167. Âyetleri

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım

159 Şimdi, katımızdan indirdiğimiz apaçık belgeleri ve rehberlik delillerini Kitab aracılığıyla insanların önüne koyduktan sonra onu gizleyenler var ya: işte Allah'ın ve lânet etme yeteneğine sahip tüm varlıkların lânet ettiği kimseler onlardır.304
160 Fakat tevbe edenler, kendilerini ıslah edenler ve gizlediği gerçeği açıklayanlar hariç. İşte onların tevbelerini kabul edeceğim: Zira, sadece Benim tevbeleri çok kabul eden, merhameti sonsuz olan.305
161 Küfreden ve küfründe sonuna kadar direnip o hâl üzre ölen kimselere gelince: Allah'ın, meleklerin ve tüm insanlığın lânetine uğrayacak olanlar onlardır.306 
162 Onlar o lânetin içinde kalıcıdırlar: Onların ne azabı hafifletilecek, ne de kendilerine göz açtırılacaktır.307
163 Ve sizin ilâhınız tek ilah'dır; O'ndan başka tapılmaya lâyık hiçbir varlık yoktur;308 Özünde rahmet sahibi olan O'dur, işinde merhametli olan O'dur.309
164 Şüphe yok ki 
göklerin ve yerin yaratılışında, 
gece ve gündüzün birbirini takip edişinde, 
insanlara yararlı yüklerle yüklenip denize açılan gemilerde, 
Allah'ın gökten indirerek kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra tekrar dirilttiği ve her tür canlının çoğalmasını sağladığı yağmurlarda, 
rüzgârları dağıtmasında, 
gökle yer arasında kendileri için belirlenen istikamette hareket eden bulutlarda, 
düşünen bir toplum için mesajlar vardır.310
165 Fakat insanlar içerisinde Allah'tan başka birtakım varlıkları Allah'a eşdeğer rakip güçler311 olarak görüp, onları Allah'ı sever gibi sevenler de var. oysa iman edenler en çok Allah'ı severler.312 Kendi kendine kötülük edenler, azaba uğratıldıkları zaman görecekleri  gibi, keşke tüm kudretin sadece Allah'a ait olduğunu ve azabı en çetin olanın yalnızca Allah olduğunu görseler!313
166 Takip edilen kimselerin, kendi takipçilerine314 sırt döndüğü o zaman gelip de azabı görünce ve birbirleri arasındaki bütün ilişkiler kökten kesilince, 
167 takipçiler diyecekler ki: Keşke elimize ikinci bir kez dünyaya dönme fırsatı geçse de, onların bize sırt döndüğü gibi biz de onlara sırt dönsek.
Böylece Allah onları, yaptıkları tüm işleri derin bir pişmanlık (kaynağı) olarak gösterecek ve onlar ateşten de çıkamayacaktır. 

Dipnotlar

304 161. âyetten yola çıkarak: başta insanlar ve melekler olmak üzere bütün şuurlu varlıklar...
305 Tevbe, bir "yeniden kazanma" iradesidir. Allah'a tevbe etmek, insanın kendisini yeniden kazanması için Allah'tan yardım talebidir. Bu bir onarım faaliyetidir. Zımnen: "Allah'ım ben kendimi kaybetmişim! Fakat kendimi yeniden kazanmak istiyorum! Kendimi onarmama yardım et!" Bunu yürekten talep edenlere Allah yardım edeceğini vaad etmektedir.
306 Bu âyet 159. âyetin tefsiridir. Orada üstü kapalı olarak gelen ibare burada açılmaktadır. "Allah'ın  lâneti" ifadesi ilâhî rahmetten dışlanmayı ifade eder. Fakat devamındaki âyetten anlaşılacağı gibi burada lânet "cehennem" anlamındadır.
307 Mâide 78'de İsrâiloğullarından bir grubun lânete uğradıkları ifade edildikten sonra bu lânetin gerekçesi şöyle açıklanmaktadır: "Onlar yapageldikleri kötülükleri birbirlerine yasaklamıyorlardı" (5:79).
308 Kelime-i tevhid ebedî güvenlik ve özgürlük çağrısıdır; Allah'a kul olmayan kul olacağı binlerce sahte tanrı icat eder.
309 Rahmân ve Râhim'in açıklaması için bkz: 1:2, not 4.
310 Âyetin sonu, Allah'ın vahyi ithafıdır: Kur'an düşünen topluma ithaf edilmiştir. Bu iş için bahşedilen akıl, eşya ve olaylardaki âyetleri (kanunları) okuyan ruhanî bir melekedir.
311 Çevirimizin gerekçesi için bkz: 41:9, not 11.
312 Sevgi değerini sevilenden alır; ölümsüz olan için duyulan sevgi de ölümsüzdür. Âyet Allah'tan başkasını sevmeyi değil, Allah'tan başkasını Allah gibi sevmeyi kınar, En büyük sevgi, en büyüğün sevgisidir (Krş: 9:24).
313 Zımnen: Allah'la iyi ilişkiler kurmak kişinin kendine yapacağı en büyük iyiliktir.
314 Lafzen: "Kendisine uyulanlar uyanlara.."

2.Bakara Sûresi 135-141. Âyetleri

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım
2.Bakara Sûresi 135-141. Âyetleri

135 Onlar dediler ki: "Yahudileşin ya da Hıristiyanlaşın ki doğru yolu bulasınız!"256 
De ki: "Hayır, biz dosdoğru yol üzere bulunan İbrahim Milleti'ne mensubuz; üstelik o Allah'tan başkasına ilâhlık da yakıştırmazdı."
136 Deyiniz ki: 
"Biz Allah'a inanırız; bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve onların (iman) soyundan gelen (peygamberlere) indirilenlere; 
Musa'ya ve İsa'ya verilenlere; yani257 tüm nebilere Rablerinden verilenlere inanırız; onları birbirinden ayırt etmeyiz: 
zira biz sadece O'na teslim olanlarız.258
137 Eğer onlar sizin inandığınız gibi259 inanırlarsa, işte asıl o zaman doğru yola girmiş olurlar. Yok eğer bundan kaçınırlarsa, o zaman ayrımcılık çıkarıp sapan onlar olmuş olur.260 Onlara karşı, (tam zamanında) Allah sana yetecektir: zira O'dur (içinizden geçen dilekleri) işiten, (niyetlerinizi) ayrıntısıyla bilen.
138 Allah'ın boyasına (gelin), Allah'ın!.. 
Kim Allah'tan daha güzel boya vurabilir ki? 
İşte biz, (bunun için) yalnızca O'na kulluk ederiz.261 
139 (Kitap Ehli'ne) de ki: Allah hakkında bizimle tartışacak mısınız?262 
Hâlbuki O bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir; 
bizim yaptıklarımızın sorumluluğu bize, sizin yaptıklarınızın sorumluluğu size aittir: 
biz varlığımızı sadece O'na adadık.263
140 Yoksa siz "İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve onların neslinden gelenler Yahudi ya da Hıristiyan'dılar mı demek istiyorsunuz?264 Söyle onlara: Siz mi daha iyi biliyorsunuz, yoksa Allah mı?! Kendisine Allah'tan gelen bir şahitliği gizleyenden daha zalim kim olabilir?265 
Ama Allah yaptıklarınızdan gafil değildir.
141 "Öncekiler bir ümmettiler, gelip geçtiler: 
Onların işledikleri kendilerine sizin işledikleriniz de size aittir; 
ve siz onların yaptıklarından asla sorumlu tutulmayacaksınız."266

Dipnotlar
256 Zımnen: Onlar Tevrat ve İncil'e Hz. Musa ve Hz. İsa'yı gönderen Allah'a çağırmak yerine kendilerine çağırdılar. Burada "Yahudileşin" ya da "Hıristiyanlaşın" biçiminde çevirdiğimiz kelimeleri "Yahudi olun" ya da "Hıristiyan olun" şeklinde çevirmek de mümkündür. Lâkin bu tür bir çeviri âyetin amacına uygun düşmemektedir. Çünkü 
1) Onlar burada Müslümanları Tevrat'a ya da İncil'e imana davet etmediler; zaten Tevrat'a ve İncil'e iman etmek Müslüman olmanın şartalrından biridir. 
2) Hz. Musa ve Hiz İsa'ya inanmaya da davet etmediler: çünkü Musa ve İsa Kur'an'ın tasdik ettiği ve Müslümanların iman ettiği iki peygamberdir. Onları inkâr eden de Müslüman olamaz. 
3) Kitap ehli söz konusu çağrıyı Hz. Musa ve Hz. İsa'ya tabi olmaya da yapmamaktadır. Çünkü, Kur'an zaten Hz. Peygamberi onları yoluna uymaya çağırmıştır (6:90). İşte bütün bunlardan dolayı Yahudilerin ve Hıristiyanların bir kitaba, bir şeriata, bir peygambere değil "yahudileşmeye" ve "hıristiyanlaşmaya" çağrıdır. Fâtiha'nın diliyle: "gazaba uğrayanların" ya da "sapıtlanların" yoluna çağrı. Yahudileşme için bkz: Yahudileşme Temayülü, İstanbul -1995 ve Hıristiyanlaşma için bkz: Üç Muhammed, İstanbul-2001, s.43-63.
257 Vav'ın tefsiriyye vurgusuyla.
258 Zımnen: Ey bizi kendilerine çağıranlar, biz sizin bu çağrınıza karışlık sizi kendimize çağırmıyoruz. Biz size "bizim gibi olun" da demiyoruz. Biz herkesi ışığın kaynağına çağırıyoruz. Bunu yaparken "siz-biz" ayrımı yapmıyoruz. Biz tüm vahiylere tüm peygamberlere hiçbir ayrımcılık yapmadan inandığımızı  ilan ediyoruz. Ama sizin ne birbirinizin değerlerine ne de bizim değerlerimize inanıyorsunuz. Şimdi söyleyin: Kimin çağrısı daha tutarlı, daha insânî ve doğru? Bakara 62 ve Mâide 69, bu âyet ışığında anlaşılmalıdır. 
259 Kitap Ehli'nin kendi değerlerine dahi aslına sadık bir biçimde inanmadıklarını îmâ eder. Onların problemi sadece eksik inanmak değil, aynı zamanda inanç esaslarını da tahrif etmekti. Bu ikinci problem sürdüğü sürece birincisinin çözümü hiçbir şeyi değiştirmeyecektir. Yani onlar da hiçbir ayrım gözetmeden tüm değerlere inandıklarını beyan etseler dahi, bu kez şu soru gündeme gelecektir: Gerçekten Kitab'a mı uydular, kitabına mı uydurdular?
260 Zımnen: İmanınız hakkında sizin ne dediğiniz değil, Allah'ın ne dediği önemlidir.
261 Zımnen: Ey Hıristiyanlar! Yeni doğan bebeleri doğuştan günahkâr addedip de vaftiz kazanına daldırmak yerine, insana doğuştan Allah'ın vurduğu fıtrat boyası olan İslam'a gelin! İnsan annesinden günahıyla birlikte doğmaz, ama sorumluluğuyla birlikte doğar?
Sıbğatullah "fıtratallah" olarak anlaşılmalıdır. Boyaların hası Allah'ın boyasıdır; Allah'ın boyası "fıtrat", yani insanın doğasıdır. Fıtrat, insanı doğasına Allah'ın döşediği muhteşem alt yapıdır. İnsanın tek doğal boyası budur; onun üzerine sürülen tüm boyalar sentetiktir. Zımnen: Müslüman olmak bir başka boyayla boyanmak değil, sentetik boyaları atıp kendi öz boyasına dönmektir. Bu yüzden İslâm'a dönüş öze dönüş, kendine geliştir.
262 Zımnen: Siz ey Allah'ın kendilerine soylarından, boylarından, mensubiyetlerinden dolayı özel muamele edeceğini savunanlar! Yalnızca bir zümrenin değil, âlemlerin Rabbi olan Allah'ın yargısını tartışacak mısınız?
263 Bir önceki âyetle birlikte zımnen: Allah'ın vurduğu rengi tartışmak, Allah'ı tartışmaktır: Bunu anlamıyor musunuz?
264 Zımnen: Tüm peygamberler müslümandır. Yedi kıraat imamından üçü yekûlûne okumuşlardır. Bu durumda şöyle olur: "..demek istiyorlar?" Taberî'nin saydığı bu okuyuşun bir üstteki âyetle üslûp ve kip açısından daha bir örtüştüğünü söyleyebilirz.
265 Burada gizlediği ifade edilen "tanıklık", Hz Peygamber'in geleceğine dair Kitab-ı Mukaddes'te yer alan atıflardır. Bu bilginin gizlendiğine dair atıflar 42 ve 76 âyetlerde de yer almıştı (Ayrıca krş: âyet 147).
266 Bu âyet 134. âyetle lafzen aynı, lâkin bağlam ve vurgu olarak farklıdır. âyet 134 atalarla övünmenin yerildiği âyetlerin hemen ardından gelmişken, bu âyet Yahudilerin atalarının kendilerine bildirilen hakikate karşı işledikleri cinayeti hatırlatan âyetin hemen ardından gelmiştir. Dolayısıyla 134. âyet ataların yaptığın iyiliklerin kişinin erdemine hiçbir şey katmayacağı vurgusunu, bu âyet ise ataların yaptığı kötülüklerden çocuklarının sorumlu tutulmayacağı vurgusunu taşır.

3 Haziran 2017 Cumartesi

79.Nâzi'ât Sûresi 27-33. Âyetler

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım

79.Nâzi'ât Sûresi 27-33. Âyetler

27 Yaratılış açısından siz mi daha zorlusunuz, yoksa gök kubbe15 mi?16 Göğü O inşâ etti;
28 onu (içinde gök cisimleri) yüzecek şekilde yükseltti17 ve dengeli bir iç düzene kavuşturdu; 
29 onun gecesini adım adım kararttı, aydınlığını kıvamında çıkardı.
30 Ve onun ardından yeryüzünü yuvarlatarak düzene koydu;18
31 oradan suyunu ve bitki örtüsünü çıkarttı; 
32 ve dağları sağlamca yerleştirdi;19
33 siz ve hayvanlarınız için geçim aracı olsun diye.

Dipnotlar

15 29. Âyetin delâletiyle es-Semâ daki belirlilik ahd içindir: "bilinen ve görülen gök" anlamına.
16 Yani: Bu kadar sağlam olanı İnşa eden, sizi öldükten sonra yeniden diriltemez mi? İlk muhatapların 10-11. âyetteki inkârlarını red. Allah için 'zor' yoktur, dolayısıyla göğü ve insanı yaratması arasında da fark yoktur. Bu yüzden eşeddin bu bağlamdaki doğru karşılığı "sağlam"dır. Bu âyet Mü'min 56-57 ile birlikte okunmalıdır. Bencil ve küstahça bir böbürlenmeye dayalı insanı hakikatin tek ölçütü ilan eden hümanizmi red. Aynı zamanda insanın efdaliyyet ve eşrefiyyet düşüncesine Kur'anî bir endaze.
17 Semkin "balık" anlamındaki semekîn mastarı oluşuna dayanarak.
18 Dahv, "dolamak, döşemek, sarmak". Edhiye, devekuşunun yumurtasını kumda gömdüğü yuva. Yumurta o yuvaya kendi şeklini verdiği için tabiatıyla o yuva da yumurta gibi küreseldir. Midha (ç. medâhî) ceviz gibi yuvarlak taşlarla oynanan bir tür ipdaî golf oyunu (Lisân). Buradaki dehâ ile Şems 6'daki tahâ arasında hem mahreç hem mâna benzerliği vardır. Her ikisi de yeryüzünün yuvarlaklığına delâlet ederler (Bkz: 91:6'nın not 6). Hiç kuşku yok ki bu o günün insanı için mucizevi bir ihbardır.
19 Dağlar yeryüzünün kazıkları oluşu ile ilgili bkz: 21:31, not 41.


2 Haziran 2017 Cuma

77.Mürselât Sûresi 1-6. Âyetler

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım



1 Şahit olsun1 iyilik yaymak için art arda2 gönderilen (bu vahiyler)! 
2 Ardından bir fırtına gibi ortalığı kasıp kavuranlar!
3 Ve (İlâhi mesajı) yaydıkça yayanlar!
4 Peşinden (hak ile bâtılı) seçip ayıranlar!
5 derken (insanı) tarifsiz (güzellikte) bir öğütle buluşturanlar;
6 (o öğütle) imana yöneleni mazur addeden ve (tevbe için) uyarıda bulunanlar...


Dipnotlar
1 Yüksek bir belâgatın ifadesi olan ilâhî yeminler, varlığı oluşturan her unsurun "şahitlik" vasfını ifade eder. Tek sahip O'dur; gerisi hep şahittir. İnsan da şahitler kervanına bilinçli olarak katılmalıdır. Tefsir otoriteleri, ilk beş âyette yer alan sıfatların mevsufu konusunda ihtilaf etmişlerdir. Bunlara "melekler", "rüzgârlar" veya "kâmil ruhlar" diyenler olduğu gibi, ilk ikisi melekler diğerleri rüzgâr veya ilk ikisi rüzgâr diğerleri melekler, ilk ikisi melekler müteakip üçü âyetler diyen de olmuştur. Tercihimizin gerekçesi  için mevsufsuz sıfatlarla başlayan beş sûrenin ilki olan 'Âdiyât 1'in notuna bkz.
2 Hem 'urfen masdarına mef'ul mânası vererek, hem de ism-i masdar anlamıyla. Kıl art arda, eş peşe dizildiği için at yelesine 'urf denilmiştir.