Sayfalar

26 Ekim 2017 Perşembe

59.Haşr Sûresi 21. Âyet

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırıım


21 Eğer Biz bu Kur'anı'ı bir dağa indirmiş olsaydık, 
onun Allah'a saygıdan boyun eğmiş bir halde parçalanıp dağıldığını28 görürdün.29
İşte bu türden temsilî anlatımları, insanların önüne, belki düşünürler diye koyuyoruz.30 

Dipnotlar:
28 Tehattum, sert ve katı cisimlerin zilletten dolayı gürültülü parçalanmasını ifade eder. Tesaddu' ise, azametten dolayı sessizce dağılmalarına denir.
29 Zımnen: Ama ey insan, biz onu dağa-taşa değil sana indirdik! Sen ona karşı neden bu kadar hissiz, vurdumduymaz ve aldırmazsın? Huşu', kalp fiillerindendir ve sadece akleden kalp sahibi varlıklar için kullanılır. Burada dağ için kullanılmış fakat Kur'an'ın iniş şartına bağlanmıştır. Bu gerçekleşmediğine göre burada bir varsayım olarak kullanılmıştır. Zemahşerî hidayet rehberi olan Kur'an'ın bu âyette kullandığı üslubu tahyîl (zihinde canladırma) ve temsîl (sembolizm) olarak niteler. âyetin birçok çağrışımı vardır:
1) Eğer Kur'an taşa inmiş olsaydı onu da akıllandırır ve duygulu yapardı.
2) Kur'an dağa-taşa değil de insana indiyse, bu onun akleden bir kalp sahibi olmasından dolayıdır (Krş:13:31).
Hz Mûsa'nın gözleri önünde Rabbin dağa tecellisi ile ilgili bkz: 7:143. Son tahlilde, başta münafıkları olmak üzere, vahyin azametini hissetmeyen tüm çevrelerin taş kalpli olduğunu îmâ eden bir âyettir. 
30 Kıssadan hisse: Kur'an'ın ebedî mesajı karşısında titremeyen her kalp, eğilmeyen her baş, taş kesilmiş demektir, taş!

8 Ekim 2017 Pazar

51.Zâriyât Sûresi 23. Âyet

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım

23 Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki, bu (yeniden diriliş) en az(ından) sizin konuşma yeteneğiniz kadar gerçektir.17

Dipnotlar
17 20. âyetteki "yeryüzü" 22. âyetteki "gökyüzü" ile  birlikte bir karşıtlık oluşturur. 23. âyetle birlikte bu karşıtlıktan yola çıkarak, muhatabın, dünya-âhiret çiftine zihnî intikali istenmektedir. Konuşma yeteneği ile yeniden diriliş arasında benzerlik kurulması, zımnen, "ahiretin gerçekliğini adınız gibi biliniz" mânasına gelir. 
Bu benzetmenin iki unsuru (âhiret ve konuşma yetisi) arasında farklı benzerliklerde kurulabilir. Nasıl ki, konuşma düşünme sürecinin kaçınılmaz sonucuysa, âhiret de yaşam sürecinin doğal sonucudur. Nasıl ki, kişisel düşüncelerimiz ve yargılarımız ifade kalıplarına dökülünce gerçek değerlerimizi ele veriyorsa; yaşama süreçlerinin son aşaması olan âhiret de, her birimizin gerçek değerini ortaya koyacaktır. Konuşma nasıl düşüncenin ahiriyse, yeniden diriliş de yaşamanın ahiridir. Nasıl ki, nesnelerin zihindeki tasavvurlarının aslı o nesnelerin fizikî varlıklarıysa, bu fizikî varlıkların aslı da öte âlemdeki hakikatlerdir. Pasajın başından itibaren alınırsa: Yer nasıl göksüz düşünülemezse, dünya da âhiretsiz düşünülemez. Yer içkin olanı gök aşkın olanı, yer maddi olanı gök mânevi olanı temsil eder. İnen yağmur nasıl bu hayat için kaçınılmazsa, inen vahiy de öbür hayat için kaçınılmazdır. 

1 Ekim 2017 Pazar

43.Zuhruf Sûresi 9-14. Âyetler

Kovulmuş şeytanın şerrinden Râhman Rahîm Allah'a sığınırım

9 Eğer onlara sormuş olsaydın 
"Gökleri ve yeri kim yarattı? diye, elbet onlar da7
"Mutlak üstün ve yüce olan, eşsiz bilgi sahibi yarattı!" derlerdi.
10 (İşte) yeri sizin için beşik yapan da, yolunuzu bulasınız diye orada sizin için yollar var eden de O'dur.8
11 Gökten suyu bir ölçüye göre9 sürekli indiren de O'dur: Bunun sonunda Biz (nasıl) ölü toprağı yeniden diriltiyorsak, işte siz de (öldükten sonra) böyle çıkarılacaksınız.
12 Ve bütün (varlığı) çift kutuplu ve zıddıyla yaratan O'dur:10 

13 Bu sayede sırtlarına kurulup hükmedesiniz; ve onlara hükmettiğiniz her zaman da, Rabbinizin nimetini anıp şöyle diyesiniz: 
"Bütün bunları bizim yararımıza bir yasaya bağlayan11 Allah'ın şanı ne yücedir; aksi halde bizim gücümüz buna asla yetmezdi. 
14 Nihayet şu kesin ki biz, elbet Rabbimize döneceğiz!" 


Dipnotlar
7 Zımnen; "aynen şu müşrik muhataplar gibi". Helâk oldukları için artık kendilerine soru sorulamayan bu muhataplar, bir üstteki âyette helâk edildiği bildirilen toplumlar olmalıdır. 
8 Zımnen: Düşünsenize bir; şu geçici dünyada yürüyeceğiniz yolu ihmal etmeyen Allah, sizi ebedî mutluluğa götüren yolu ihmal eder mi?
9 Bir kader ile, yani: "bir yasa dahilinde". Zımnen: Tesadüfen ve gelişigüzel değil.
10 Gerek yaratılma, gerekse insan tarafından icat ve inşâ edilme sûretiyle olsun, her taşıt Kur'ân'ın inşâ ettiği tasavvura göre Allah'a izafe edilir. Allah'ın verdiği ile yapma, gerçekte Allah'a ait bir "yapma"dır.
11Veya lâm harfine sıla işlevi yükleyerek: "bizim emrimize veren" (Açıklama için bkz: 14:32, not 29).
















30 Eylül 2017 Cumartesi

40.Mü'min Sûresi 7. Âyet


Kovulmuş şeytanın şerrinden Râhman ve Rahîm Allah'a sığınırım
7 (Allah'ın) hükümranlık makamına (lâyık bir) sorumluluk taşıyanlar6 ve O'na yakın olanlar; hamd ile Rablerinin sonsuz yüceliğini dile getirirler, O'na güvenirler ve iman eden (diğer) kimseler için bağışlanma dilerler: "Rabbimiz! Sen her şeyi rahmet ve bilginle kuşatmışsın! Artık dönüş yapıp Senin yoluna uyanları bağışla ve onları gözleri yuvalarından fırlatan dehşetli ateşin azabından koru!"7

Dipnotlar:
6 Bir şeyi üstlendi" anlamına gelen bu fiil maddi olmaktan daha çok mânevi sorumluluk için kullanılır (Bkz: 20:100; 29:13; 62:5)

7 Tefsirlere göre bu kimseler "melekler" dir. Fakat bunlar "iman eden" varlıklardır. İman ise iradeye dayalı bir tercihtir. Dolayısıyla âyette vasfedilenler kulluk sorumluluğunu sırtlanan mü'minlerdir. İlâhi iradeyi yeryüzünde gerçekleştirmek, Allah'ın arşını omuzda taşımaktır.

7 Ağustos 2017 Pazartesi

32.Secde Sûresi 22. Âyet

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân ve Rahîm Allah'a sığınırım

22 Rabbinin âyetleri kendisine hatırlatılıp da, ardından onlara sırt çeviren kimseden daha zalim biri olabilir mi?
Elbette Biz, günahı hayat tarzı haline getirenlere yaptıklarının acısını tattırmayı biliriz.32


Dipnotlar

32 Zımnen: Nasıl ki onlar günahı hayat razı haline getirdiler, biz de onları için azabı hayat tarzı haline getireceğiz. Mucrimîn için âyet 12'nin notuna bkz.

1 Ağustos 2017 Salı

25. Furkân Sûresi 35-44. Âyetler

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım

35 Doğrusu, yine Biz Musa'ya ilâhi mesajı gönderdik. Kardeşi Harun'u da onun yanına yardımcı olarak verdik.
36 Ve "Siz ikiniz, âyetlerimizi yalanlayan malum topluluğa gidiniz!" dedik. Ancak bundan sonra(dır ki) onları yerle bir ettik.
47
37 Nûh kavmi de (öyle oldu): tam da elçileri(ni)48 yalanladıklarında onları suya garkettik. Böylece kendilerini insanlığa ibret kıldık: zira Biz , haddi aşan herkes için49 elem verici bir ceza hazırlamışızdır.
38 Ve 'Âd ve Semud kavmi, Ress sakinleri
50 ve bunlar arasında yaşamış olan bir çok nesil de (öyle oldu). 
39 Önce her birinin önüne ibretlik örnekler koyduk; sonra hepsini paramparça edip mahvettik.51
40 Doğrusu bu (vahyin muhatapları), bela sağanağına yakalanan kente uğramış olmalılar.52 Şimdi orada olup biteni(n iç yüzünü) görmediler, öyle mi? Yoo! Onlar asıl öldükten sonra yeniden dirilerek (hesap vermeyi) arzu etmiyorlar.53
41 Bir de ne zaman seni görseler, sırf seninle alay etme amacıyla "Ne yani, Allah Elçi diye bunu mu gönderdi?54
42 Sahiden, şayet onlar üzerinde ısrar etmeseymişiz bizi ilâhlarımız(ın yolun)dan saptıracakmış!" (diyorlar).
Ama zaman gelecek azabı gördüklerinde kimin daha çok yoldan sapmış olduğunu öğrenecekler.
43 Tanrısı olarak hevâi arzularını benimseyen kimsenin durumunu göz önüne getirsene bir!55 Şimdi (söyle); böyle birinin sorumluluğunu sen üstlenebilir misin?
44 Ya da, sanır mısın ki onların çoğu (ilâhi mesajı) işitir veya (hakikati) akleder? Hayır, onlar sürü (İç güdüsüyle davranan) davarlar gibidir, hatta yoldan sapma konusunda daha da beterdikler!
56 

Dipnotlar

47 Uyarılmayan bir toplumun belaya uğratılmayacağına ilişkin ilâhi yasaya atıf (Bkz: 17:15)
48 Çoğul gelen "elçiler" ile Hz. Nûh'un görevlendirdiği elçiler kastedilmiş olabilir. "Bir peygamberi yalanlamak tüm peygamberleri yalanlamaktır" anlamına da gelebilir (Krş: 26:105).
49 Zulmün bu şekildeki çeviri için bkz: 21:29, not 37.
50 Resslilerle ilgili bir not için bkz: 50:12.
51 Tebbernâ tetbîrâyı bu şekildeki çevirimizin gerekçesi için bkz: 17:7, not 16.
52 Yani: Mekkelilerin kervan yolu üzerinde bulunan Lût Gölü civarına...
53 Lâ-yercûnenin bu anlamı için bkz: âyet 17. Krş: Hayır! Onların (asıl porblemi) Son Saat'i yalanlamış olmalarıdır" (11: âyet).
54 Bu küçümseme bir insan olarak Hz. Peygamber'e yönelik olmaktan çok, insan türüne yönelik bir küçümseme olmalıdır. Çünkü bu aklın sahipleri, Allah'a yalnızca meleklerin elçilik yapabileceğini savunuyorlardı. Bunun da temelinde "herkesi kendi gibi bilme" marazı yatıyordu. Zira kendi hallerine bakıp insan soyundan ümit kesmiştiler (Krş: Âyet 7-8).
55 Vahyin rehberliğine tâbi olmayanlar, kendi hevalarına tâbi oluyorlar demektir (Bkz: 28:50). Allah'a teslim olmayanın teslim olacağı tek kapı, keyfi yargılarının ve içgüdülerinin oluşturduğu hevasıdır. Hevasına teslim olansa er-geç onu ilâh edinir.
56 Krş: "Hayvan gibidir onlar, belki daha da şakın! (7:179). Zımnen: Ego ve içgüdüsüne tâbi olanların aklı.


5 Temmuz 2017 Çarşamba

18. Kehf Sûresi 99-108. Âyetler

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım



99 O gün geldiğinde, Biz onları birbirini kıran dalgalar (gibi) çalkalanmaya terkederiz. Nihayet sur borusu çalınır; sonunda hepsini bir araya toplarız.104

100 İşte o gün kâfirlere cehennemi (reddedemeyecekleri bir biçimde) arz ederiz.105
101 Onlar öyle kimselerdi ki; beni hatırlatan (her şeye) karşı gözlerine bir perde çekilmişti, üstelik onlar işitmeye de yanaşmıyorlardı.
102 İnkârda ısrar eden bu kimseler benim kullarımı, benden bağımsız olarak, kendilerine kayırıcı veli edineceklerini mi sandılar? Şüphesiz Biz cehennemi kâfirler için bir ikram (!) olarak hazırladık.
103 De ki: "Eylem olarak en büyük kayba uğrayacak olanı size haber verelim mi?"
104"Bunlar, dünya hayatında tüm yapıp ettikleri (istikametten) sapmış olan kimselerdir: oysa ki bu tipler, kendilerinin güzel ve erdemli işler yaptığını sanmaktadırlar."106
105 Bunlar, Rablerinin âyetlerini ve O'na kavuşmayı ısrarla inkâr eden kimselerdir: Bu yüzden onların tüm yapıp ettikleri boşa gitmiştir; çünkü onlara Kıyamet Günü hiç kıymet vermeyeceğiz.
106 İşte onların cezası, inkârda direndikleri, âyetlerimi ve elçilerimi alaya aldıkları için cehennem olacaktır.
107 Ne var ki imanda sabreden ve ıslah edici davranış sergileyenlere gelince: onların buyur edileceği tarifsiz ikram, en görkemli cennetler
107 olacaktır: 
108 Orada sürekli kalacaklar, oradan asla ayrılmak istemeyecekler.108


Dipnotlar
104 Yani: "Dünyada cehennemi ısrarla talep etmiş olan kâfirleri." Parantez içi açıklamamız, 'aradna...'aradan formunun dilsel yapısı gereğidir.
105 "O gün" ile kastedilen Son Saat'tir. Bu  her canlının öldüğü ve Allah'tan başka her şeyin fani olduğunun ortaya çıktığı gündür. Âyetin ikinci cümlesi, "kalkış günü" (kıyamet) ile ilgilidir. Sonuncu cümle ise "toplanma gününe" (haşr) işaret etmektedir (Krş: 20:102-108).
106 Tasavvur, insanın hem gerçekliği algılama biçimini, hem de gerçekliği algıladığı zihni merkezi ifade eder. Klasik Mantık, Kelâm ve hatta Fıkıh Usulü kitaplarının ilk bahsi tasavvurat ve tasdikat bahsidir. Musavvire, tüm aklî hükümlerimizi üzerine bina ettiğimiz temel kavramların içini doldurduğumuz zihnî melekedir. Sözün özü: aklın ve o aklın verdiği hükümlerle yapılan eylemlerin ana rahmi tasavvurdur. Tasavvuratı yanlış olanın tasdikatı doğru olmaz. Tasavvuru yamuk olanın, ne aklı ne eylemi düzgün olur. Akla koordinatları tasavvur verir. Akıl da tasavvurdan aldığı koordinatlara uygun eylem üretir. Bu yüzden tasavvurdaki milimetrik bir sapma, eylemde kilometrelere tekabül eder. Bir yanlış eylemi düzeltmek asla eylemin kendini düzeltmekle gerçekleşmez. Gerçek bir düzeltme, o eylemin ana rahmi olan tasavvurdaki sapma açısını düzeltmekle mümkündür.
107 Firdevs, Yunanca'ya olduğu gibi Arapça'ya da çok eski çağlarda Babilce aslı olan faradisu'dan (paradisu) geçmiştir. Hadislerde "en yüce, en görkemli cennet" olarak açıklanmıştır (Taberî). Batı dillerindeki "paradise, paradis" de bu köke dayanır. 
108 Hıvelâ, "değişim" anlamına gelen tahvil mastarından türetilmiştir. Alternatif anlamı "asla değişim istemeyecekler" ya da "mekânı değiştirmek istemeyecekler".  

10 Haziran 2017 Cumartesi

6.En'âm Sûresi 71-73. Âyetler


Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım

71 De ki: "Biz, Allah'ı bırakıp da bize ne faydası dokunan ne de zarar veren şeylere mi yalvaralım? 
Ve tıpkı "bizimle gel!" diye kendisini doğru yola çağıran arkadaşları dururken şeytanların ayartmalarına kapılıp dünyevi zevklerin peşine tutkulu bir biçimde takılan kimse gibi, Allah bizi doğru yola ilettikten sonra topuklarımız üzerinde gerisin geri mi dönelim?"
De ki: "Hiç şüphe yok ki yegâne rehberlik Allah'ın rehberliğidir59 ve biz Âlemlerin Rabbine kayıtsız-şartsız teslim olmakla emrolunduk; 
72 ve namazı hakkını vererek kılmak60 ve O'na karşı sorumluluk duymakla..."
Çünkü sonunda huzurunda toplanacağınız varlık yalnızca O'dur.
73 Zira gökleri ve yeri gerçek bir amaca mebni olarak yaratan O'dur. 
O ne vakit "Var ol!" derse, (varlık) hemen var oluş sürecine girer: O'nun sözü (sanal değil) tahakkuk eden som gerçekliktir.61 
Ve Sur çalındığında, otorite yalnızca O'na ait olacaktır. 
O gerçekliğin algılanamayan kısmını da, algı kapsamına giren kısmını da bilendir: 
O her hükmünde tam isabet edendir, her şeyden haberdar olandır. 

Dipnotlar

59 Nahivcilere göre bu ibaredeki el-hudâ haber, hudallah ise mübtedadır. Bu yaklaşım bir ifadenin gramerini mânasına önceleyen bir yaklaşımdır. Her tür hidayetin Allah'a atfı Kur'an'daki uluhiyet anlayışına en uygun olandır ve bunun için de hudallah terkibini haber, el-huda lafzını ise mübteda olarak okumak Kur'an'ın genel üslûbuna daha uygun düşmektedir.Arap dilinin büyük otoritesi Sîbeveyh (ö. 180/769) el-Kitab'ında şöyle der: "Nahivcilerin çoğunluğu bir ifadenin gramerini düzelteceğim diye anlamını göz ardı ederler. Hâlbuki sözün anlamı irabından çok daha önemlidir." İbn Hişam da şöyle der: " Metnin irabını gözeten dilciler mânanın gereğin göz ardı ettiler" (Nakl: İtkân II, 261). Nahivcilerin ön kabulleri dışına çıkmak zorunda kaldığımız çeviri örenklerimizin gerekçesi budur.
60 Teslimiyet insanın Allah'a karşı esas duruşu, namaz bu duruşun pratiğidir (Salât için bkz: 87:15, not 15).
61 Kavluhu'l-hakk, maddî dünyanın sanallığına dair eşyanın hakikatini yok sayan tüm spekülatif yaklaşımları kökten dışlayan bir ifadedir.  

9 Haziran 2017 Cuma

5.Mâide Sûresi 27-34. Âyetler

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân ve Rahîm Allah'ın Adıyla

27 Ve onlara Âdem'in iki oğlunun kısasını gerçek bir amaca mebni olarak30 anlat: 
Hani, ikisi de birer kurban sunmuşlardı. ve birinden kabul edildiği hâlde diğerinden kabul edilmemişti!
(Bunun üzerine) O (diğerine) demişti ki: 
"Çaresi yok, seni öldüreceğim!"
(Öteki) cevap vermişti: 
"Allah , yalnızca sorumlu davrananların kurbanını kabul eder!31
28 Beni öldürmek için el kaldırsan bile, ben seni öldürmek için elimi oynatmayacağım; 
çünkü ben âlemlerin Rabbi Allah'tan korkarım. 
29 Dilerim, hem benim günahımı hem de (benden dolayı) kazandığın günahı yüklenir ve böylece cehennemin yolunu tutarsın: 
Çünkü zalimlerin cezası budur."
30 Fakat diğerinin benlik dâvâsı, onu kardeşini öldürmeye sevk etti; sonunda onu öldürdü, böylece kaybedenlerden oldu.32
31 Bunun üzerine Allah, kardeşinin cesedini nasıl örteceğini göstersin diye toprağı eşeleyen bir karga gönderdi.33 
"Eyvah, yazıklar olsun bana!" dedi, 
"ben bu karganın yaptığını yapamayacak, kardeşimin cesedini örtemeyecek kadar âciz biri miymişim?!" 
En sonunda pişman olmuştu.
32 Bundan dolayı Biz İsrâiloğullarına şöyle vahyetmiştik: 
Kim cinayet suçu işlememiş veya yeryüzünde fesat çıkarmamış bir kişiyi öldürürse, sanki bütün insanlığı öldürmüş gibi olur. 
Buna karşılık kim de birine hayat verirse, sanki bütün insanlığa hayat vermiş gibi olur.34
Elçilerimiz onlara hakikatin tüm delileriyle gelmişlerdi; fakat daha sonra onların çoğu yeryüzünde her tür aşırılığı irtikâp edip durmuşlardı.
33 Allah'a ve Rasulü'ne karşı savaş açanların35 
ve yeryüzünde bozgunculuğu yaymaya çalışanların 
öldürülmeleri ya da asılmaları 
veya muhalefetlerinden dolayı ellerinin ve ayaklarının kesilmesi, yahut bulundukları yerden sürülmeleri, 
sadece (âdil) bir karşılıktan ibarettir.36 
Bu, onların dünyada uğradıkları zillettir; 
âhirette ise onların hakkı korkunç bir azaba duçar olmaktır; 
34 ancak siz onları ele geçirmeden önce tevbe edenler hariç: 
Zira iyi bilin ki Allah tarifsiz bir bağışlayıcı, eşsiz bir merhamet kaynağıdır.

Dipnotlar

30 Burda amaç "haseden kınanması"dır (Zemahşerî) ve Râzî). Bi'l-hakkı çeviimiz için bkz: 18:13, not 15 ve 14:19, not 20.
31 Bu âyetlerle Kurban ibadetinin amacını veren Hac sûresinin 36. âyeti arasında doğrudan bir bağ vardır. Kabil iyi olmak yerine, iyiyi ortadan kaldırmayı düşünüyor. Peki, sizce neden?
32 Allah'ın gösterdiği yerden bakanın göreceği gerçek şu: Ölen değil öldüren kaybetti.
33 Hayat okul, varlık kitap , insan öğrencidir. İnsanın cehalet için geerli bir mazereti yoktur. Öğrenmek isteyen, kargadan bile ders alır.
34 İslâm'ın bütün bir insanlığın tüm zamanları zeminlerde değişmez değerleri olduğunun ifadesi.
35 Allah'a savaş açma şeytanın bile yapmadığı bir şedir.
36 Min hılafine verdiğimz manânın gerekçesi için bkz: A'raf 124, not 90. Bu cümle bir 'inşâ' cümlesi değil bir 'ihbar' cümlesidir ve dolayısıyla Kur'an el ve ayakların çaprazlama kesilmesi gibi bir cezayı emretmemekte, sadece nakletmektedir. Bu tür bir infaz Kur'an Tâhâ 71, Şu'ara 49 ve A'raf 124'te Firavun'un infaz yöntemi, nasıl olur da Alla'an emri olarak anlaşılabilir? Kaldı ki, Allah Rasulü'nün hiçbir muhalife böyle bir ceza uygulamadığı da tarihî bir gerçektir. 

8 Haziran 2017 Perşembe

4.Nisâ Sûresi 71-76. Âyetler

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım

71 Siz ey iman edenler! 
Küçük müfrezeler hâlinde ya da 
topyekün orduyla ilerlerken ihtiyatlı hareket edin!
72 Aranızda elbette işi ağırdan alan kimseler olacak ve bir yenilgiyle karşılaştığınızda 
"Onlarla birlikte bulunmamam Allah'ın bana bir lutfudur" diyecekler. 
73 Fakat Allah'tan size bir zafer ihsan edildiğinde, bu kez de o kimseler sanki sizinle kendi aralarında hiçbir sevgi problemi yokmuş gibi 
"Ah n'olaydım, onlarla birlikte olaydım da o muhteşem başarıya ben de konaydım!" diyecekler.92
74 O hâlde, dünya hayatını âhiret hayatıyla takas etmek isteyenler Allah yolunda savaşsınlar. 
Allah yolunda savaşan herkese, ister öldürülsün ister galip  gelsin gelecekte muazzam bir ödül bahşedeceğiz.93
75 Size ne oluyor da, Allah yolunda 
"Ey Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan şu beldeden kurtar 
ve rahmetinle bize sahip çıkacak bir koruyucu ve destek olacak bir yardımcı gönder!" diye yalvaran 
güçsüz erkekler, kadınlar ve çocuklar için savaşmıyorsunuz?94
76 İman edenler Allah yolunda, inkâr edenler de putlaştırılmış azgınlar yolunda savaş verirler. 
O hâlde, şeytanın evliyasına karşı savaş verin! 
Unutmayın ki şeytanın hilesi kesinlikle zayıftır.95


Dipnotlar

92 Son iki âyet, nifakın sonunda varıp demir atacağı limanın çıkarcılık olduğunu haber veriyor. 
93 Bu âyet, parçalanmış münafık kişiliğin alt-üst olmuş değer yargılarına karşılık, doğru kıymet hükümleri koyan selim bir akla uyarı niteliğindedir.
94 Zımnen: Meşru bir savaş ancak yüce değerler ve ahlâkî ilkeler uğruna verilen savaştır. Zulme karşı verilen savaş, savaşı sadece caiz kılmaz, insani sorumluluğun ve İslâmi yükümlülüğün zirvesi kılar. 
95 İnsanların ya sayılan değerler uğruna savaşan "iyilerden" , ya da aynı değerlere karşı savaşan "kötülerden" müteşekkil olacağını, hiç bir cephede yer almayanın anılmaya dahi değer olmadığını vurguluyor. 

7 Haziran 2017 Çarşamba

3.Âl-i İmran Sûresi 98-109. Âyetler

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım

98 De ki: "Ey Kitap ehli! Allah yaptıklarınıza şahit olup dururken, niçin Allah'ın âyetlerini reddediyorsunuz?"
99 De ki: "Ey önceki vahyin takipçileri! Doğru olduğuna bizzat şahit olduğunuz hâlde, onu eğri göstermeye çalışarak, iman edenleri niçin Allah yolundan döndürmeye çabalıyorsunuz? Ne ki Allah yaptıklarınızdan asla gâfil değildir."
100 Siz ey (Kur'an'a) iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden bir fırkaya uyarsanız, sizi imanınızdan sonra yeniden inkâra döndürürler.
101 (Onlar böyle yapabilirler), ama siz nasıl olur da Allah'ın âyetleri size okunup dururken ve O'nun elçisi aranızdayken inkâra yeltenebilirsiniz? 
Ne var ki Allah'a sımsıkı yapışan, dosdoğru bir yola yöneltilmiş demektir.
102 Ey (Kur'an'a) iman edenler! 
Allah'a karşı sorumluluğunuzun gereğini hakkıyla yerine getirin! Ve (Allah'a) tam teslim olmadan can verecekseniz, sakın ölmeyin!86
103 Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı yapışın ve birbirinizden ayrılmayın!87 
Ve Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın: 
Hani siz birbirinize düşman iken kalplerinizin arasını uzlaştırdı da, O'nun lutfu sayesinde kardeş oldunuz; 
ve siz ateşten bir çukurun kenarındaydınız da, sizi oradan kurtardı! İşte bu şekilde Allah size mesajlarını açıklar ki doğruyu bulasınız. 
104 Öyleyse sizler hayra çağıran meşru bir  olanı öneren, kötü ve yanlış olandan da sakındıran bir ümmet olun!88 
İşte onlar, evet onlardır sonsuz mutluluğa erenler.
105 Kendilerine hakikatin apaçık belgeleri geldikten sonra paçalanıp birbirine düşen kimseler gibi olmayın;
89 
işte bunlar var ya, korkunç bir azaba müstahak olanlardır;
106 bazı yüzlerin ağarıp bazı yüzlerin karardığı o günde, yüzü kara çıkanlara (denilecek ki): 
"imana erdikten sonra inkâra saptınız ha? O hâlde, inkârınızdan dolayı tadın azabı!"
107 Fakat yüzü ağaranlar Allah'ın rahmetine garkolacaklar; onlar o rahmette daimi kalacaklar.
108 İşte bütün bunlar Allah'ın mesajlarıdır. 
Biz bunları sana, gerçek bir amaca mebni olarak iletiyoruz; zira Allah, hiç kimseye haksızlık etmeyi murat etmez.
109 Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah'a aittir, bu yüzden kainattaki her şey Allah'ın yasalarına göre hareket eder.90

Dipnotlar:

86 Çevirimizin gerekçesi için bkz: 2:132, not 252.
87 Allah Rasulü bu ipin Kur'an olduğunu söylemiştir (müslim, 2:227); Tirmizi, 4/343). Vahdet sosyal tevhid, tevhid akidevi vahdettir. Doğal olarak tefrika da sosyal şirk olmaktadır.
88 Çevirimiz Nesefî'nin mini beyaniyye sayan (ve'ltekûnû ummeten) yaklaşımına dayanır. Alternatif bir anlamı da şudur: "Ümmet saparsa onu düzeltecek bir maya topluluk bulunsun!" Bu bir ebedî risalet çağrısıdır. Risaletin Nebi'den sonra ümmetin omuzlarında olduğunu beyan eden bu âyet Fâtır 32 ışığında anlaşılmalıdır. Bu âyet "ümmet" olmanın bir takım kurmak ve kuru kuruya o takıma mensup olmak değil, ehliyet ve liyakat kesbetmek demeye geldiğinin belgesidir. Zira ummetin türedildiği kök "anne", ümmet de insanlığa anne gibi şefkat ve merhamet abidesi kesilen toplumdur.
89 Yasak olan görüş farklılığı değil, bu farklılıkların inanç birliğini parçalamasına izin vermektir.
90 Zımnen : Ey insan! Bütün bir kâinat Allah'ın yasalarına uyarken, sen Allah'ın tabiat, tarih ve toplum için koyduğu yasaları gözardı ederek nasıl bir netice elde etmeyi bekliyorsun?!

6 Haziran 2017 Salı

3.Âl-i İmran Sûresi 31-32. Âyetler

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım



31 De ki: 
"Eğer siz Allah'ı seviyorsanız beni izleyin ki Allah da sizi sevsin; 
ve günahlarınızı bağışlasın! 
Zira Allah çok bağışlayandır, 
eşsiz merhamet kaynağıdır."19
32 De ki: 
"Allah'a ve elçisine itaat edin! 
Yok eğer itaatten yüz çevirirseniz, 
iyi bilin ki Allah nankörleri sevmez."

Dipnotlar

19 Muhabbet mahlukat ağacının tohumudur (habbe). Zımnen: Eğer Allah'ı seviyorsanız, bunun bedeli Elçi'yi izlemektir. Allah'ı sevenden Allah'ı izlemesi istenmemiştir. Zira yerde yürüyenler iz bırakır ve iz bırakanlar izlenirler. Bu yüzden peygamberler insanlardan seçilmiştir. 


4 Haziran 2017 Pazar

2.Bakara Sûresi 159-167. Âyetleri

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım

159 Şimdi, katımızdan indirdiğimiz apaçık belgeleri ve rehberlik delillerini Kitab aracılığıyla insanların önüne koyduktan sonra onu gizleyenler var ya: işte Allah'ın ve lânet etme yeteneğine sahip tüm varlıkların lânet ettiği kimseler onlardır.304
160 Fakat tevbe edenler, kendilerini ıslah edenler ve gizlediği gerçeği açıklayanlar hariç. İşte onların tevbelerini kabul edeceğim: Zira, sadece Benim tevbeleri çok kabul eden, merhameti sonsuz olan.305
161 Küfreden ve küfründe sonuna kadar direnip o hâl üzre ölen kimselere gelince: Allah'ın, meleklerin ve tüm insanlığın lânetine uğrayacak olanlar onlardır.306 
162 Onlar o lânetin içinde kalıcıdırlar: Onların ne azabı hafifletilecek, ne de kendilerine göz açtırılacaktır.307
163 Ve sizin ilâhınız tek ilah'dır; O'ndan başka tapılmaya lâyık hiçbir varlık yoktur;308 Özünde rahmet sahibi olan O'dur, işinde merhametli olan O'dur.309
164 Şüphe yok ki 
göklerin ve yerin yaratılışında, 
gece ve gündüzün birbirini takip edişinde, 
insanlara yararlı yüklerle yüklenip denize açılan gemilerde, 
Allah'ın gökten indirerek kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra tekrar dirilttiği ve her tür canlının çoğalmasını sağladığı yağmurlarda, 
rüzgârları dağıtmasında, 
gökle yer arasında kendileri için belirlenen istikamette hareket eden bulutlarda, 
düşünen bir toplum için mesajlar vardır.310
165 Fakat insanlar içerisinde Allah'tan başka birtakım varlıkları Allah'a eşdeğer rakip güçler311 olarak görüp, onları Allah'ı sever gibi sevenler de var. oysa iman edenler en çok Allah'ı severler.312 Kendi kendine kötülük edenler, azaba uğratıldıkları zaman görecekleri  gibi, keşke tüm kudretin sadece Allah'a ait olduğunu ve azabı en çetin olanın yalnızca Allah olduğunu görseler!313
166 Takip edilen kimselerin, kendi takipçilerine314 sırt döndüğü o zaman gelip de azabı görünce ve birbirleri arasındaki bütün ilişkiler kökten kesilince, 
167 takipçiler diyecekler ki: Keşke elimize ikinci bir kez dünyaya dönme fırsatı geçse de, onların bize sırt döndüğü gibi biz de onlara sırt dönsek.
Böylece Allah onları, yaptıkları tüm işleri derin bir pişmanlık (kaynağı) olarak gösterecek ve onlar ateşten de çıkamayacaktır. 

Dipnotlar

304 161. âyetten yola çıkarak: başta insanlar ve melekler olmak üzere bütün şuurlu varlıklar...
305 Tevbe, bir "yeniden kazanma" iradesidir. Allah'a tevbe etmek, insanın kendisini yeniden kazanması için Allah'tan yardım talebidir. Bu bir onarım faaliyetidir. Zımnen: "Allah'ım ben kendimi kaybetmişim! Fakat kendimi yeniden kazanmak istiyorum! Kendimi onarmama yardım et!" Bunu yürekten talep edenlere Allah yardım edeceğini vaad etmektedir.
306 Bu âyet 159. âyetin tefsiridir. Orada üstü kapalı olarak gelen ibare burada açılmaktadır. "Allah'ın  lâneti" ifadesi ilâhî rahmetten dışlanmayı ifade eder. Fakat devamındaki âyetten anlaşılacağı gibi burada lânet "cehennem" anlamındadır.
307 Mâide 78'de İsrâiloğullarından bir grubun lânete uğradıkları ifade edildikten sonra bu lânetin gerekçesi şöyle açıklanmaktadır: "Onlar yapageldikleri kötülükleri birbirlerine yasaklamıyorlardı" (5:79).
308 Kelime-i tevhid ebedî güvenlik ve özgürlük çağrısıdır; Allah'a kul olmayan kul olacağı binlerce sahte tanrı icat eder.
309 Rahmân ve Râhim'in açıklaması için bkz: 1:2, not 4.
310 Âyetin sonu, Allah'ın vahyi ithafıdır: Kur'an düşünen topluma ithaf edilmiştir. Bu iş için bahşedilen akıl, eşya ve olaylardaki âyetleri (kanunları) okuyan ruhanî bir melekedir.
311 Çevirimizin gerekçesi için bkz: 41:9, not 11.
312 Sevgi değerini sevilenden alır; ölümsüz olan için duyulan sevgi de ölümsüzdür. Âyet Allah'tan başkasını sevmeyi değil, Allah'tan başkasını Allah gibi sevmeyi kınar, En büyük sevgi, en büyüğün sevgisidir (Krş: 9:24).
313 Zımnen: Allah'la iyi ilişkiler kurmak kişinin kendine yapacağı en büyük iyiliktir.
314 Lafzen: "Kendisine uyulanlar uyanlara.."

2.Bakara Sûresi 135-141. Âyetleri

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım
2.Bakara Sûresi 135-141. Âyetleri

135 Onlar dediler ki: "Yahudileşin ya da Hıristiyanlaşın ki doğru yolu bulasınız!"256 
De ki: "Hayır, biz dosdoğru yol üzere bulunan İbrahim Milleti'ne mensubuz; üstelik o Allah'tan başkasına ilâhlık da yakıştırmazdı."
136 Deyiniz ki: 
"Biz Allah'a inanırız; bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve onların (iman) soyundan gelen (peygamberlere) indirilenlere; 
Musa'ya ve İsa'ya verilenlere; yani257 tüm nebilere Rablerinden verilenlere inanırız; onları birbirinden ayırt etmeyiz: 
zira biz sadece O'na teslim olanlarız.258
137 Eğer onlar sizin inandığınız gibi259 inanırlarsa, işte asıl o zaman doğru yola girmiş olurlar. Yok eğer bundan kaçınırlarsa, o zaman ayrımcılık çıkarıp sapan onlar olmuş olur.260 Onlara karşı, (tam zamanında) Allah sana yetecektir: zira O'dur (içinizden geçen dilekleri) işiten, (niyetlerinizi) ayrıntısıyla bilen.
138 Allah'ın boyasına (gelin), Allah'ın!.. 
Kim Allah'tan daha güzel boya vurabilir ki? 
İşte biz, (bunun için) yalnızca O'na kulluk ederiz.261 
139 (Kitap Ehli'ne) de ki: Allah hakkında bizimle tartışacak mısınız?262 
Hâlbuki O bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir; 
bizim yaptıklarımızın sorumluluğu bize, sizin yaptıklarınızın sorumluluğu size aittir: 
biz varlığımızı sadece O'na adadık.263
140 Yoksa siz "İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve onların neslinden gelenler Yahudi ya da Hıristiyan'dılar mı demek istiyorsunuz?264 Söyle onlara: Siz mi daha iyi biliyorsunuz, yoksa Allah mı?! Kendisine Allah'tan gelen bir şahitliği gizleyenden daha zalim kim olabilir?265 
Ama Allah yaptıklarınızdan gafil değildir.
141 "Öncekiler bir ümmettiler, gelip geçtiler: 
Onların işledikleri kendilerine sizin işledikleriniz de size aittir; 
ve siz onların yaptıklarından asla sorumlu tutulmayacaksınız."266

Dipnotlar
256 Zımnen: Onlar Tevrat ve İncil'e Hz. Musa ve Hz. İsa'yı gönderen Allah'a çağırmak yerine kendilerine çağırdılar. Burada "Yahudileşin" ya da "Hıristiyanlaşın" biçiminde çevirdiğimiz kelimeleri "Yahudi olun" ya da "Hıristiyan olun" şeklinde çevirmek de mümkündür. Lâkin bu tür bir çeviri âyetin amacına uygun düşmemektedir. Çünkü 
1) Onlar burada Müslümanları Tevrat'a ya da İncil'e imana davet etmediler; zaten Tevrat'a ve İncil'e iman etmek Müslüman olmanın şartalrından biridir. 
2) Hz. Musa ve Hiz İsa'ya inanmaya da davet etmediler: çünkü Musa ve İsa Kur'an'ın tasdik ettiği ve Müslümanların iman ettiği iki peygamberdir. Onları inkâr eden de Müslüman olamaz. 
3) Kitap ehli söz konusu çağrıyı Hz. Musa ve Hz. İsa'ya tabi olmaya da yapmamaktadır. Çünkü, Kur'an zaten Hz. Peygamberi onları yoluna uymaya çağırmıştır (6:90). İşte bütün bunlardan dolayı Yahudilerin ve Hıristiyanların bir kitaba, bir şeriata, bir peygambere değil "yahudileşmeye" ve "hıristiyanlaşmaya" çağrıdır. Fâtiha'nın diliyle: "gazaba uğrayanların" ya da "sapıtlanların" yoluna çağrı. Yahudileşme için bkz: Yahudileşme Temayülü, İstanbul -1995 ve Hıristiyanlaşma için bkz: Üç Muhammed, İstanbul-2001, s.43-63.
257 Vav'ın tefsiriyye vurgusuyla.
258 Zımnen: Ey bizi kendilerine çağıranlar, biz sizin bu çağrınıza karışlık sizi kendimize çağırmıyoruz. Biz size "bizim gibi olun" da demiyoruz. Biz herkesi ışığın kaynağına çağırıyoruz. Bunu yaparken "siz-biz" ayrımı yapmıyoruz. Biz tüm vahiylere tüm peygamberlere hiçbir ayrımcılık yapmadan inandığımızı  ilan ediyoruz. Ama sizin ne birbirinizin değerlerine ne de bizim değerlerimize inanıyorsunuz. Şimdi söyleyin: Kimin çağrısı daha tutarlı, daha insânî ve doğru? Bakara 62 ve Mâide 69, bu âyet ışığında anlaşılmalıdır. 
259 Kitap Ehli'nin kendi değerlerine dahi aslına sadık bir biçimde inanmadıklarını îmâ eder. Onların problemi sadece eksik inanmak değil, aynı zamanda inanç esaslarını da tahrif etmekti. Bu ikinci problem sürdüğü sürece birincisinin çözümü hiçbir şeyi değiştirmeyecektir. Yani onlar da hiçbir ayrım gözetmeden tüm değerlere inandıklarını beyan etseler dahi, bu kez şu soru gündeme gelecektir: Gerçekten Kitab'a mı uydular, kitabına mı uydurdular?
260 Zımnen: İmanınız hakkında sizin ne dediğiniz değil, Allah'ın ne dediği önemlidir.
261 Zımnen: Ey Hıristiyanlar! Yeni doğan bebeleri doğuştan günahkâr addedip de vaftiz kazanına daldırmak yerine, insana doğuştan Allah'ın vurduğu fıtrat boyası olan İslam'a gelin! İnsan annesinden günahıyla birlikte doğmaz, ama sorumluluğuyla birlikte doğar?
Sıbğatullah "fıtratallah" olarak anlaşılmalıdır. Boyaların hası Allah'ın boyasıdır; Allah'ın boyası "fıtrat", yani insanın doğasıdır. Fıtrat, insanı doğasına Allah'ın döşediği muhteşem alt yapıdır. İnsanın tek doğal boyası budur; onun üzerine sürülen tüm boyalar sentetiktir. Zımnen: Müslüman olmak bir başka boyayla boyanmak değil, sentetik boyaları atıp kendi öz boyasına dönmektir. Bu yüzden İslâm'a dönüş öze dönüş, kendine geliştir.
262 Zımnen: Siz ey Allah'ın kendilerine soylarından, boylarından, mensubiyetlerinden dolayı özel muamele edeceğini savunanlar! Yalnızca bir zümrenin değil, âlemlerin Rabbi olan Allah'ın yargısını tartışacak mısınız?
263 Bir önceki âyetle birlikte zımnen: Allah'ın vurduğu rengi tartışmak, Allah'ı tartışmaktır: Bunu anlamıyor musunuz?
264 Zımnen: Tüm peygamberler müslümandır. Yedi kıraat imamından üçü yekûlûne okumuşlardır. Bu durumda şöyle olur: "..demek istiyorlar?" Taberî'nin saydığı bu okuyuşun bir üstteki âyetle üslûp ve kip açısından daha bir örtüştüğünü söyleyebilirz.
265 Burada gizlediği ifade edilen "tanıklık", Hz Peygamber'in geleceğine dair Kitab-ı Mukaddes'te yer alan atıflardır. Bu bilginin gizlendiğine dair atıflar 42 ve 76 âyetlerde de yer almıştı (Ayrıca krş: âyet 147).
266 Bu âyet 134. âyetle lafzen aynı, lâkin bağlam ve vurgu olarak farklıdır. âyet 134 atalarla övünmenin yerildiği âyetlerin hemen ardından gelmişken, bu âyet Yahudilerin atalarının kendilerine bildirilen hakikate karşı işledikleri cinayeti hatırlatan âyetin hemen ardından gelmiştir. Dolayısıyla 134. âyet ataların yaptığın iyiliklerin kişinin erdemine hiçbir şey katmayacağı vurgusunu, bu âyet ise ataların yaptığı kötülüklerden çocuklarının sorumlu tutulmayacağı vurgusunu taşır.

3 Haziran 2017 Cumartesi

79.Nâzi'ât Sûresi 27-33. Âyetler

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım

79.Nâzi'ât Sûresi 27-33. Âyetler

27 Yaratılış açısından siz mi daha zorlusunuz, yoksa gök kubbe15 mi?16 Göğü O inşâ etti;
28 onu (içinde gök cisimleri) yüzecek şekilde yükseltti17 ve dengeli bir iç düzene kavuşturdu; 
29 onun gecesini adım adım kararttı, aydınlığını kıvamında çıkardı.
30 Ve onun ardından yeryüzünü yuvarlatarak düzene koydu;18
31 oradan suyunu ve bitki örtüsünü çıkarttı; 
32 ve dağları sağlamca yerleştirdi;19
33 siz ve hayvanlarınız için geçim aracı olsun diye.

Dipnotlar

15 29. Âyetin delâletiyle es-Semâ daki belirlilik ahd içindir: "bilinen ve görülen gök" anlamına.
16 Yani: Bu kadar sağlam olanı İnşa eden, sizi öldükten sonra yeniden diriltemez mi? İlk muhatapların 10-11. âyetteki inkârlarını red. Allah için 'zor' yoktur, dolayısıyla göğü ve insanı yaratması arasında da fark yoktur. Bu yüzden eşeddin bu bağlamdaki doğru karşılığı "sağlam"dır. Bu âyet Mü'min 56-57 ile birlikte okunmalıdır. Bencil ve küstahça bir böbürlenmeye dayalı insanı hakikatin tek ölçütü ilan eden hümanizmi red. Aynı zamanda insanın efdaliyyet ve eşrefiyyet düşüncesine Kur'anî bir endaze.
17 Semkin "balık" anlamındaki semekîn mastarı oluşuna dayanarak.
18 Dahv, "dolamak, döşemek, sarmak". Edhiye, devekuşunun yumurtasını kumda gömdüğü yuva. Yumurta o yuvaya kendi şeklini verdiği için tabiatıyla o yuva da yumurta gibi küreseldir. Midha (ç. medâhî) ceviz gibi yuvarlak taşlarla oynanan bir tür ipdaî golf oyunu (Lisân). Buradaki dehâ ile Şems 6'daki tahâ arasında hem mahreç hem mâna benzerliği vardır. Her ikisi de yeryüzünün yuvarlaklığına delâlet ederler (Bkz: 91:6'nın not 6). Hiç kuşku yok ki bu o günün insanı için mucizevi bir ihbardır.
19 Dağlar yeryüzünün kazıkları oluşu ile ilgili bkz: 21:31, not 41.


2 Haziran 2017 Cuma

77.Mürselât Sûresi 1-6. Âyetler

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım



1 Şahit olsun1 iyilik yaymak için art arda2 gönderilen (bu vahiyler)! 
2 Ardından bir fırtına gibi ortalığı kasıp kavuranlar!
3 Ve (İlâhi mesajı) yaydıkça yayanlar!
4 Peşinden (hak ile bâtılı) seçip ayıranlar!
5 derken (insanı) tarifsiz (güzellikte) bir öğütle buluşturanlar;
6 (o öğütle) imana yöneleni mazur addeden ve (tevbe için) uyarıda bulunanlar...


Dipnotlar
1 Yüksek bir belâgatın ifadesi olan ilâhî yeminler, varlığı oluşturan her unsurun "şahitlik" vasfını ifade eder. Tek sahip O'dur; gerisi hep şahittir. İnsan da şahitler kervanına bilinçli olarak katılmalıdır. Tefsir otoriteleri, ilk beş âyette yer alan sıfatların mevsufu konusunda ihtilaf etmişlerdir. Bunlara "melekler", "rüzgârlar" veya "kâmil ruhlar" diyenler olduğu gibi, ilk ikisi melekler diğerleri rüzgâr veya ilk ikisi rüzgâr diğerleri melekler, ilk ikisi melekler müteakip üçü âyetler diyen de olmuştur. Tercihimizin gerekçesi  için mevsufsuz sıfatlarla başlayan beş sûrenin ilki olan 'Âdiyât 1'in notuna bkz.
2 Hem 'urfen masdarına mef'ul mânası vererek, hem de ism-i masdar anlamıyla. Kıl art arda, eş peşe dizildiği için at yelesine 'urf denilmiştir.

31 Mayıs 2017 Çarşamba

65. Talâk Sûresi 8-11. Âyetler

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım

8 İmdi, Rablerinin ve O'nun elçilerinin emrini dinlemeyen nice topluluklar gelip geçmiştir;18 sonunda Biz hepsiyle pek çetin bir şekilde hesaplaşmış, eşi görülmemiş bir azaba çarptırmışızdır:
9 Nihayet yaptıklarının vebalini tatmışlar, işledikleri şeyler sonucunda yıkıma uğramışlardır.
10 (Dahası) Allah onlar için (âhirette) çetin bir azap hazırlamıştır.
Şu halde ey aktif akıl sahipleri!
19 Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun! (Ey bu vahye) iman edenler: siz de!... Zira Allah size uyarıcı bir mesaj indirmiş;
11 iman eden ve ıslah edici iyiliklerde bulunanları
20 (küfrün) karanlıklarından (imanın) aydınlığına çıkarmak için, Allah'ın apaçık âyetlerini size okuyan bir elçi göndermiştir.
Her kim Allah'a inanır ve ıslah edici iyilik yaparsa, içinde ebedî kalmak üzere (Allah) onun zemininden ırmaklar akan cennetlere koyar: böylece Allah ona tarifsiz güzellikte bir rızık vermiş olur.


Dipnotlar 
18 Bir önceki pasajda konulan ilâhî sınırları çiğneyecek olanlar, geçmişte yaşanan ibretli örnekler üzerinden uyarılıyor.
19 Uli'l-elbâb için bkz: 2:243, not 444.
20 'Amilu's-sâlihâtın çevirimiz için ilk geçtiği 103:3'ün ilgili notuna bkz (Krş 2:25, not 31).

29 Mayıs 2017 Pazartesi

45.Câsiye Sûresi 36-37. Âyetler

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım

36 Sözün özü: Bütün övgüler, göklerin ve yerin tümünün Rabbi olan Allah'a mahsustur; âlemlerin Rabbine...
37 Göklerde ve yerde erişilmez büyüklük O'na mahsustur: zira O'dur mutlak üstün ve yüce olan, her hükmünde tam isabet kaydeden sadece O'dur.34



Dipnotlar

34 İman ve tasdik ettik ya Rab! İnsana şeref olarak Sana kul olmak yeter!

28 Mayıs 2017 Pazar

43.Zuhruf Sûresi 26-39. Âyetler

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım

26 Hani İbrahim babasına ve kavmine demişti ki: "Bakın, sizin taptıklarınıza tapmak benden fersah fersah uzak olsun;22 
27 yalnız beni Yaratan hariç:23 zaten bana kılavuzluk edecek olan da O'dur."
28 Bunu, ardından gelenler arasında bâki kalacak bir söz olarak söyledi; belki (bu hak söze) dönerler diye. 
29 Ama nerde! Ben, işte şunların ve atalarının, hakikat ve (o hakikati) apaçık ortaya koyan bir elçi gelinceye kadar safa sürmelerine izin verdim.
30 Ama hakikat ayaklarına kadar geldiği zaman da, "Bu bir sihirdir, biz bunu kesinlikle reddediyoruz" dediler.
31 Yine dönüp dediler ki: "Bu ilâhî mesaj, şu iki şehrin en büyük (adam)larından birine inmeli değil miydi?"
24
32 Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Asıl onlar arasında, bu dünya hayatındaki geçimlerini paylaştıran ve bir kısmı diğer kısmını istihdam etsin diye25 birbirlerine farklı oranlı ve alanlarda26 üstün kılan Biziz:27 Rabbinin rahmeti var ya: onların biriktirdikleri her şeyden daha değerlidir.
33 Ve eğer bütün insanlar (küfür ve nankörlükte ittifak etmiş) tek tip bir toplum halini almayacak olsaydı, Rahmân'ı inkâr eden şu kimselerin konaklarını gümüşten damlarla ve üzerinde gösteriş yapacakları seyir teraslarıyla donatırdık.28
34 Dahası evlerini (gümüş) kapılarla, üzerinde yayıla yayıla oturacakları koltuklarla (donatır) 
35 ve altına (boğardık). Ne ki bütün bunlar, şu dünya hayatının geçici zevklerinde başka bir şey değildir: Rabbinin katında (daha değerli) olan âhiret ise , sorumluluğunu kuşananlar içindir.
36 Kim Rahmân'ın uyarı dolu mesajına kusurlu gözle bakarsa, ona bir tür şeytanı musallat ederiz de, kendisi onun uydusu haline gelir;29 
37 artık o onları doğru yoldan çıkarır; berikiler de zanneder ki, kendileri doğru yoldadırlar.
38 En sonunda çıkıp huzurumuza geldiği zaman, (şeytanî kişiliğine) der ki: "Ne'olaydı, keşke benimle senin aranda doğuyla batı kadar bir mesafe olaydı. Meğer (uydusu olduğum) yoldaş, ne kadar da berbatmış."
39 Ama o gün bunun size hiçbir faydası olmaz; madem zulmettiniz, şimdi de azabı paylaşın!


Dipnotlar

22 Kur'an "ille de atalar" diye tutturan inkârcı muhataplarına suçüstü yapıyor. Zımnen diyor ki: İbrahim sizin en büyük atanız, neden onun yolunu bıraktınız? Eğer iddianızda samimi olsaydınız, büyük atanız İbrahim'i örnek alır, onun gibi babanızın gittiği yolu sorgulardınız!
23 Bu ifade, İbrahim'in pagan kavminin "tanrılar tanrısı" sapık anlayışıyla da olsa, mutlak bir yaratıcıya inandıklarını gösterir.
24 Yani Mekke ve Taif'in. Bu ifade çağın iki büyük gücü olan Bizans ve Pers olarak da anlaşılabilir. Parantez içi açıklamanın gerekçesi 33-34. âyettir. Ayrıca Kasas 68, bu âyete atıf olarak okunabilir (Bkz 38:68, not 79). Müşrik aklın pasif tanrı tasavvurunun bir tezahürü. Zımnen Allah'ın statüsünü reddederek, ona dünyevî statüyü dayatmaya kalkışmak.
25 Zımnen Farklılıkları övünme ya da yerinme gerekçesi değil, hayatı paylaşma ve inşâ etme vesilesi bilsinler diye. Suhriyyen, "kendi fonksiyonunu oynamaya mecbur olarak"mânasındadır.
26 Lafzen: "derecelerle".
27 Dolayısıyla bunu, kerameti kendinden menkul bir statü aracı değil, bir sınav vesilesi saymalılar.
28 Yani: Dünya nimetleri insanların önüne sınırsızca konulsa, her arzu ettiklerine kolaylıkla ulaşsalardı, insanlar nankörlük ve küfürde ittifak etme noktasına gelirlerdi. Zira o zaman yaratılış gayesini unuturlar, dünyevileşme sonucunda âhireti unuturlar, servetle azıp şımararak hakikatten yüz çevirirlerdi.
29 Veya: "kör davranırsa" (Ferrâ). 'Aşâ, dilimizde "tavuk karası" adı verilen gece görüş bozukluğudur. Vahye gece gibi karanlık bir akılla bakanın, vahyin gösterdiği hakikati göremeyeceği imasını taşır. Zımnen: Baktığı ne kadar doğru olursa olsun, yamuk bakan doğru göremez. Kusurlu bakış bakılan üzerinde hiçbir kalıcı etkiye sahip değildir, sadece sahibini aldatır. Vahyin mesajını bulandırmak, muhkemine müteşabih, müteşabihine esrarlı bir şifre ve bulmaca muamelesi yapmak da bu çerçevede değerlendirilmelidir. Tavuk karası bakışın çağrıştırdığı bir başka nükte de, âyetlere darı muamelesi yapıp onu anlamak yerine didiklemektir. Vahye yamuk bakan, şeytâni bir öteki kişiliğin uydusu olmakla cezalandırılır. Mânevî şizofreni adını verebileceğimiz bu inançsızlık hastalığı, sahibini güdülerinin ve bilinçaltının nesnesi haline getirecektir (Krş 41:25). Bu âyet insanın nasıl şeytanın yörüngesine girip onun uydusu haline geldiğini ifade etmektedir. 

27 Mayıs 2017 Cumartesi

40.Mü'min Sûresi 23-46. Âyetler


Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım

23 Doğrusu Biz Musa'yı, mesajlarımızla ve (sahibinin doğruluğuna şahit olan) yaptırım gücü tartışılmaz bir belgeyle17 elçi göndermiştik:
24 Firavun'a, Hâmân'a ve Karun'a...
18 Fakat onlar "Yalancı sihirbazın teki" demişlerdi.
25 (Musa) kendilerine tarafımızdan gönderilmiş malum hakikatle gelince,
19 "Onun yanında yer alan mü'minlerin kadınlarını sağ bırakıp oğullarını öldürün!" dediler. Kâfirlerin entrikası asla hedefine ulaşmayacaktır.
26 Firavun "Beni bırakın, şu Musa'yı öldüreyim!" dedi ve ekledi: "O Rabbine yalvaradursun; ama ben asıl onun sizin hayat tarzınızı
20 değiştirmesinden ya da ülkede düzenin bozulmasından korkuyorum!"21
27 Musa dedi ki: "Ben kibre kapılıp Hesap Günü'ne inanmayan herkesten benim de Rabbim sizin de Rabbiniz (olana) sığınırım.
28 Firavun'un yakın çevresinden olup da imanını gizleyen mü'min bir adam şöyle çıkıştı:
22 "Bir adamı sırf 'Rabbim Allah'tır' dediği için, üstelik size Rabbinizden, hakikatin apaçık delilleriyle geldiği halde öldürecek misiniz? Kaldı ki, eğer yalancıysa yalanının zararı yalnız kendisinedir; yok eğer gerçeği söylüyorsa, tehdit ettiklerinin hiç değilse bir kısmı gelip sizi bulacaktır: çünkü Allah yalan dolanla kendini ziyan eden birini23 asla hedefine ulaştırmaz."
29 "Ey kavmim! Bugün iktidar sizin tekelinizde, ülkede ezici güçsünüz; tamam ama, eğer Allah'ın cezasına maruz kalırsak bize kim yardım edecek?"
Firavun dedi ki: "Ben size sadece kendi görüşümü bildiriyorum; ve sizi doğru olan alternatifsiz bir yola24  yöneltiyorum."
30 Yine iman eden kimse söze girerek dedi ki: "Ey kavmim! İnanın ki ben, şu (inkârda) ittifak etmiş toplulukların helâkine benzer bir günün sizin de başınıza gelmesinden korkuyorum;
31 yani Nûh kaviminin, 'Âd ve Semud'un ve onlardan sonrakilerin uğradığı türden bir helâkin... Bir de (unutmayın) ki Allah, kullarına haksızlık etmeyi asla istemez."
32 "Ey Kavmim! Ben, herkesin birbirinden imdat dilediği o günün aleyhinize sonuçlanmasından korkuyorum.
33 O gün arkanızı dönüp kaçmaya çalışacaksınız, fakat Allah'ın (adâletinden) sizi kurtaracak kimse bulamayacaksınız: zira Allah kimi saptırırsa artık ona yol gösteren kimse bulunmaz.25
34 "Ve doğrusu daha önce Yusuf da size hakikatin apaçık belgeleriyle gelmişti; ama onun size getirdiklerine karşı sürekli bir şüphe taşıdınız; en sonunda Yusuf ölünce, kalkıp 'Allah ondan sonra bir daha elçi göndermeyecek'26 dediniz!"
İşte Allah düştükleri kuşku bataklığında debelenerek kendilerini harcayanları böyle yoldan çıkarır. 
35 Bu gibiler kendilerine ulaşmış hiçbir etkin belge ve yetki olmadan Allah'ın âyetleri hakkında ileri geri konuşurlar: (Bu) hem Allah katında, hem de iman edenler nezdinde büyük bir bayağılaşmadır: İşte Allah her kibirli zorbanın kalbini böyle mühürler.27
36 Ve Firavun "Ey Hâmân!28 diye emretti, "Bana görkemli bir kule yap! Belki böylece (amacımı gerçekleştirecek) araçlara ulaşırım; 
37 gökleri aşacağım araçlara...Böylece Musa'nın ilâhına erişebilirim (!).29 Hoş, ben onun bir yalancı olduğunu sanıyorum ya!"
İşte kötü davranışı Firavun'a böylesine güzel göründü ve doğru30 yoldan alıkonuldu:31 neticede Firavun'un düzeni, çöküşü (hızlandırmaktan) başka hiçbir işe yaramadı.
38 Derken iman eden o kimse, "Ey kavmim" dedi, "Bana uyun ki ben sizi akl-ı selim yoluna yönelteyim! 
39 Ey kavmim! Bu dünya hayatı sadece kısa vâdeli bir hazdır; bir de öteki (hayat) var: kalıcı diyar orasıdır.
40 Kim bir kötülük işlerse, sadece yaptığı kadarıyla cezalandırılır; ama kim de imanlı olarak güzel davranış sergilerse, -erkek ya da kadın fark etmez- işte bu gibiler cennete girecek ve orada haddi hesabı olmayan nimetler ikram edilecektir."
41 "Ey Kavmim! Nasıl oluyor da ben sizi kurtuluşa çağırırken siz beni ateşe çağırıyorsunuz? 
42 Siz beni hem Allah'ı inkâr etmeye hem de (tanrısal bir nitelik taşıdığı) hakkında hiçbir olmayan şeyleri32 O'na ortak koşmaya çağırırken, bense sizleri mutlak üstün ve yüce olup tekrar tekrar bağışlayana çağırıyorum.
43 Kesinlikle, sizin beni çağırdığınız şey ne dünyada ne de âhirette kendisine çağrılmaya lâyık bir şey değildir; zaten dönüşünüz de Allah'adır: ve elbet kendini harcayanlar ateşin yoldaşıdırlar.
44 Ve bir gün gelecek, bu sözlerimi bir bir hatırlayacaksınız. Bense işimi (ve ona ilişkin hükmü) Allah'a havale ediyorum: çünkü Allah kulların her şeyini görmektedir."
45 Derken Allah onu kavminin çirkin tuzaklarından korudu;33 Firavun ailesinin helâki ise azabın en kötüsüyle oldu: 
46 Ateş...Onlar o (ateşe) sabah ve akşam sunulacaklar;34 ve Son saat gelip çattığında (Allah şöyle buyuracak): "Firavun ailesine daha şiddetli cezayı verin!"

Dipnotlar

17 Sultân için bkz:17:65, not 86.
18 Bu üçünün birlikte anılması anlamlıdır. Zira bu üçü iktidarın üçayağını temsil eder: Firavun siyası ayağı, Hâmân bürokrasi ayağını, Karun ekonomik ayağı.
19 Arapça'da geçişsiz bir fiilî geçişli yapmanın birden çok yolu vardır. Fakat bir fiilî tef'il veya if'al babına taşıyarak geçişli yapmakla bâ edatıyla geçişli yapmak arasında fark vardır. Diğerlerinde öznenin aynı anda ve aynı yerde nesneyle birlikte olması şart değilken, sonuncusunda şarttır (Furûk). Burada câe bi şeklinde gelidiği için, "hakikati getirince" mânası değil "hakikatle gelince" mânası verdik. Çeviri boyunca buna uymaya çalıştık. Aksi durumlar ya istisnalar ya da gözümüzden kaçanlardır.
20 Dînin anlamı için ilk geçtiği 107:1'in ilk notuna bkz.
21 Fesad Kur'an'da hep insan davranışlarının neden olduğu ferdî, ictimaî ve tabiî çözülme süreçleri için kullanılır (Bkz: 30:41, not 49).
22 Saraydaki gizli mü'min kimliği yoruma açıktır. Süddi'ye göre Firavun'un amca oğludur. Asiye diyenler vardır. Bir ihtimal daha var: hanedanlar tarihinde istinaî olan muvahhid kral Ahneton. Ahneton iktidara gelince putperest Amon dinini yasakladı, sarayı halka açtı, Ahataton (Tanrıya adanmış şehir) adlı bir yeni bir başkent kurdu. Nihaî tahlinde bu âyet imanın gücünü temsil eden bir örnektir. Zımnen verilen mesaj şudur: 'Allah dilerse, küfrün ve zulmün kalbinde dahi yiğit mü'minler var eder.' Tabii ki Allah'ın ne zaman dileyeceği de, değişmez ve bozulmaz sünnetullah ile belirlenmiştir. Kullar elindeki geleni yaptığı zaman.
23 Musrifin açılımıdır (Bkz 39:53).
24 Mâ...illâ...kalıbının bu bağlamdaki en uygun karşılığı.
25 Zımnen: "Kim Allah'ın desteğini reddederse". Bkz: "Allah yoldan çıkmışlardan başkasını kesinlikle saptırmaz" )2:26). Aynı mânayı 34. âyetin son cümlesi de içermektedir.
26 Bu iki anlama gelir: Birincisi, Hz. Yusuf'tan sonra peygamberlik kurumunu toptan inkâr etmek. İkincisi, "Yusuf'tan sonra Yusuf gibi bir Peygamber asla gelmeyecek" demek. Her iki anlamda da bir ikiyüzlülük, bir samimiyetsizlik görülmektedir. Yaşarken peygamberliğine kuşkuyla bakılan Hz. Yusuf, vefatından sonra geriden gelen peygamberleri inkâra malzeme yapılmaktadır. Bu küfür, onu över gibi yaparak icra edilmektedir. Bu da, 5. âyette dile getirilen "batıla uğruna, hakikati kendisiyle alt etmeye çalışma"nın bir başka yöntemidir.
27 Bu parafın içeriği de, kendisinden önceki pasajda olduğu gibi "mü'min adam"a nisbet edilebilir. Fakat 35.âyetteki "polemik yapanlar" ifadesi, bu pasajı sûrenin başındaki 4. âyete bağlamaktadır. Dolayısıyla bu paragrafın içeriği Allah'a isnat edilmelidir.
28 Hâmân için bkz: 28:38, not 46.
29 Ünlem, Firavun alayına dikkat çekmek içindir.
30 es-Sebîldeki belirlilik çeviriye "doğru" kelimesiyle yansımıştır.
31 Ya da sadde okuyuşuna istinaden: "doğru yoldan döndü".
32 Kur'an'ada sık geçen bu kalıbın açıklaması için bkz: 29:8, not 8.
33 Hicrete adım adım yaklaşıldığı bir zaman diliminde bu pasajın ilk muhatabına mesajı açıktır: Sana karşı kurulan tuzaklara ve suikast planlarına karşı Allah sen de koruyacaktır. Bu ilâhî müjdenin gerçekleştiğine tarih şahittir.
34 Zımnen: "sürekli". 55. âyetteki "akşam sabah Allah'a anmak" bunun mükabilidir. 

26 Mayıs 2017 Cuma

39.Zümer Sûresi 27-35. Âyetler

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım

27 Doğrusu Biz (hakikati) bu ilâhî mesajda,32 belki düşünüp ders alırlar diye her türlü dolaylı anlatım tarzını kullanarak aktardık;33
28 (ve onu) hiçbir çarpıklığa
34 meydan bırakmadan Arapça bir hitap olarak (indirdik): belki sorumluluklarını idrak ederler.35
29 (Bu bapta) Allah size hepsi birbirine rakip birçok ortağın emri altında bulunan bir adamla, sadece bir kişiye bağlı bir adamın durumunu misal gösterir: bu iki kişinin durumu eşit midir? Allah'a hamd olsun ki hayır, ama36 onların çoğu bunu kavramaktan bile âcizdirler.
30 Şüphesiz sen de öleceksin, onlar da ölecekler: 
31 En sonunda hepiniz Kıyamet Günü Rabbinizin huzurunda hesaplaşacaksınız.
32 Allah hakkında yalan söyleyen ve ayağına kadar geldiği halde gerçeği yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Hiç inkârda ısrar edenler için cehennemde yer bulunmaz mı?37
33 Ama doğruluğun tarafında yer alan ve hakikati tüm kalbiyle tasdik eden kimselere gelince: işte sorumluluklarını idrak eden onlardır. 
34 Tercih ettikleri her şey Rableri katında onları beklemektedir. Bu da iyi davrananların ödülüdür.
35 Şöyle ki: Allah onların yaptıklarının en kötülerini örter ve onları yapageldiklerinin en iyisiyle ödüllendirir.
38

Dipnotlar

32 Kur'an'ı bu şekilde çevirimiz için bkz: 10:15, not 26.
33 Krş: 17:89 ve 18:54, not 66
34 'Ivec için krş: 18:1, not 1.
35 Vahyin Arapça indirilmesi "açık ve anlaşılır bir dille indirilmesi anlamına gelmektedir (Bkz: 43:3, not 3 ve 16:103, not 116).
36 Buradaki bel edatı "..hayır, ama".. vurgusuna sahiptir.
37 Krş: 29:68.
38 Bu muhteşem müjde, hep daha iyisini yapmayı teşvik eder. (Krş: 6:160, 9:121; 46:16;53:31.)

25 Mayıs 2017 Perşembe

35.Fâtır Sûresi 5-8. Âyetler

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım

5 Siz ey insanlar! 
İyi bilin ki Allah'ın vaadi gerçekleşecektir! 
Şu halde dünya hayatı sizi asla ayartmasın! 
Dahası aldatıcının hiçbir türü, sizi Allah ile aldatmasın!9
6 Şeytanın sizin düşmanınız olduğu kesin; o halde siz de onu düşman bilin!10 
O kendi yoldaşlarını, çılgın ateşin sakinleri olmaya çağırır. 
7 İnkârda direnenlerin  hakkı, şiddetle cezalandırılmaktır. 
Ama imanda sebat eden ve o imanla uyumlu eylem üretenlere gelince: işte böylelerinin hakkı da sınırsız bir bağış ve muhteşem bir ödüldür.11
8 Ne yani, şimdi süslü püslü kötülüklerin albenisine kapılıp bir de onları güzellik gibi gören(in sonu, yukarıdaki) kimsenin sonuyla aynı olur mu?
Hiç şüphe yok ki Allah tercih edeni/tercih ettiğini saptırır, tercih edeni/tercih ettiğini de doğru yola yöneltir.12 Şu halde onların (imana ermesi) için duyduğun özlem seni yıpratmasın;13 çünkü Allah onların neler yapmakta olduklarını çok iyi biliyor.

Dipnotlar

9 Aynı ibâre ve parantez içiyle ilgili bir açıklama hakkında bkz: 31:33 not 43.
10 Yani: Şeytanın hezimeti insanın azîmetine bağlıdır.
11 Sınırsız bağış "imanın", muhteşem ödül "sâlih amelin" karşılığıdır.
12 Âyetin başı çeviri gerekçemiz için yeterlidir; fakat ayrıntı için bkz: 10:25 not 44 ve 24:21, not 24.
13 Benzer bir uyarı için bkz: 26:3 ve daha farklı bir metin için krş: 18:6.

24 Mayıs 2017 Çarşamba

32.Secde Sûresi 1-3. Âyetler

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım

1  Elif-Lâm-Mîm1
Bu İlâhî kelâmın indirilişi, hiç kuşku yok ki2 âlemlerin Rabbindendir.3
3 Yine de4 onlar "Onu o uydurdu" diyorlar. 
Hayır! O Senin Rabbinden gelen bir hakikattir; senden önce kendilerine uyarıcı gelmemiş bir toplumu belki doğru yola gelirler diye uyarman içindir.5

Dipnotlar
1 Bu harfler Allah Rasulü'nün vahyi bir tek harfini dahi zayi etmeden bize ulaştırdığının canlı şahididirler (Bkz: 68:1; not 1). Veda Hutbelerindeki " Bakın, tebliğ ettim mi?" (Buhari, ilim 37) sorusu çağları aşıp bize kadar ulaşan gözü yaşlı Nebi'ye, kendi şimdi ve buradamızın şahitleri olarak cevap veriyoruz: "Tebliğ ettin ey Allah'ın Rasulü! Biz şahidiz!"
2 Veya: "Kendisinden hiç şüphe olmayan bu ilâhî kelâm..."
3 İsim cümlesi ile başlaması, anlama "bu sürekli değişmez hakikattir" vurgusu katar. Zımnen: Âlemlerin bir Rabbi olduğuna inanmak, O'nun terbiyesinin ifadesi olan vahye inanmayı gerekli kılar.
4 Em, "e..em../ya..ya da.." kalıbıyla gelmediği zaman farklı vurgular taşır (Ebu Ubeyde).
5 "Kendilerine uyarıcı gelmemiş bir toplum" ifadesi ilk başkışta, "hiçbir toplum yoktur ki içlerinden bir uyarıcı çıkmamış olsun" (35:24 âyetiyle çelişik görünse de; Mâide 19'da geçen "uzun bir fetret" bu âyetle neyin kastedildiğini açıklar. Bu toplumun kapsamını tespitle ilgili bir not için Furkan 38'e bkz. Fâtır 24 ışığında, bu toplumun benzerleri içerisinde uyarıcıya en çok muhtaç olan toplum olduğunu düşünebiliriz.

Secde Suresi 1- 6 (Prof. Dr. Mehmet Okuyan, 27.12.2015)

23 Mayıs 2017 Salı

27.Neml Sûresi 59-75. Âyetler

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım

59 De ki: " Bütün hamd yalnız Allah'a, selam da O'nun seçip beğendiği kullarına olsun!"61
(Şimdi söylesinler): Allah mı daha hayırlı, yoksa ortak koştukları varlıklar mı?
60 (Allah) değilse kimdir gökleri ve yeri yaratan? 
Dahası, gökten sizin için su indiren? 
Üstelik onunla sizin bir tek ağacını bile yetiştiremeyeceğiniz, içinden su çıkan göz bebeği seçkin bahçeler yeşertmişiz.62
Allah'la beraber başka bir ilâh ha?! 
Yoo, onlar yoldan sapmış bir toplum olmalı.
61 (Allah) değilse kimdir yeryüzünü dinlenme yeri kılan ve vadilerinden ırmaklar akıtmış olan; dahası sağlam ve sarsılmaz dağlar inşâ etmiş olan; ve iki (farklı) su kütlesi arasına bir engel yerleştirmiş olan?
Hâlâ Allah'la beraber başka bir ilâh ha?! 
Yoo, onların çoğu (nereden bakacaklarını) bilmiyorlar?
62 (Allah) değilse kimdir
63 dua ettiğinde darda kalanın yardımına yetişecek olan ve kısıntıyı giderecek olan; ve sizi yeryüzünün halifeleri yapacak olan?64
Allah'la beraber başka bir ilâh, öyle mi?! 
Öğüt alanlarınız ne kadar da azınlıkta kalıyor!65
63 (Allah) değilse kimdir karanın ve denizin zifiri karanlıklarında yol bulmanızı sağlayan? 
Ve rüzgârları rahmetinin önü sıra müjdeci olarak gönderen?
Allah'la beraber başka bir ilâh ha?! 
Allah, onların ortak koştukları her şeyden aşkın ve yücedir.
64 (Allah) değilse kimdir yaratılışı ilk defa başlatan ve onu tekrar tekrar yenileyen? 
Dahası, kimdir sizi gökten ve yerden rızıklandıran?
Allah'la beraber başka bir ilâh ha?66
De ki: "Eğer sözünüzün arkasında duruyorsanız, haydi delilinizi getirsenize!"
65 De ki: "Göklerde ve yerde Allah'tan başka hiç kimse, idraki aşan hakikatleri bilemez;67 
Nitekim onlar da öldükten sonra nasıl ve ne zaman diriltileceklerinin bilincinde değiller.
66 Değilse, âhirete ilişkin (hakikatler) onların idrak edebileceği bir biçimde baştan sona bilgilerine sunulmuştur.
68
Gel gör ki onlar, ondan yana hâlâ kuşku içindedirler; daha beteri, ondan yana kördürler!
67 Bu yüzden, inkârda direnen kimseler şöyle dediler: 
"Ne  yani biz ve atalarımız toprağa karışıp gittikten sonra yeniden çıkarılacağız, öyle mi?
68 Doğrusu bize ve atalarımıza bu vaad önceden de yapılmıştı. Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değil."
69 De ki "Yeryüzünde dolaşın da, günahı tabiat haline getirenlerin
69 sonu ne olmuş, görün!"
70 Yine de sen onları için hüzünlenme! Ve onların hile ve desiselerinden dolayı sıkıntılanma!
71 Bir de diyorlar ki:"(Azaba ilişkin)
70 bu tehdidiniz ne zaman gerçekleşecek, eğer sözünüze sadıksanız haber verin bakalım?"
72 De ki: "Belki de, acele gelmesini istediğiniz o azabın bir kısmı peşinize çoktan takılmıştır bile!"
73 Yine de unutma ki, senin Rabbin insanlığa karşı pek lütufkârdır; ve fakat insanların çoğu şükretmemektedir.
74 Yine unutma ki, senin Rabbin onların kalplerinin gizlediklerini de açığa vurduklarını da elbette bilir.
75 Ne gökte ne de yerde71 gizli ve gizemli72 hiçbir şey73 yoktur ki, kesin ve net bir yazılım ve yasayla kayıt altına alınmamış olsun.74

Dipnotlar

61 Buraya kadar anlatılanlar, Hz. Peygamber'in ve diğer inananların kişiliğini inşâ amacı taşır, Bunun göstergesi, Allah'a hamdi ve kıssası anlatılan peygamberlere selamı emreden bu âyettir. Buradaki selam ile Ahzab 56'da mü'minlere Rasulullah için emredilen selam arasında derin bir bağlantı var gibidir.
62 Hadîka (ç. hadâik) "içinden su çıkan sık ağaçlı bahçe/orman". Hadkatu'l-ayn: "göz bebeği". Kişi için gibi kıymetli olan bahçe". Bu nedenle, cennâta ilaveten kullanılan "tabanından ırmaklar akan" ifadesi, Hadâik için kullanılmaz (Bkz: 78:33; 80:30).
63 Em edatının inkârî istifham içeren yapısına dayanarak (İtkân II, 164).
64 Bir önceki âyetin yüklemleri geçmiş zaman kipindeyken, burada muzarı kipindedir. Bu farklılık tercümeye yansıtılmıştır. 
65 Veya  :"Ne kaar da az öğüt alıyorsunuz?"
66 Eğer 59. âyetteki em-meni ilgi zamiri olarak alırsak, bu âyeti oradan ki sorunun devamı olarak " Allah'ın yanında başka bir ilâh daha mı var?" şeklinde çevirmek mümkündür. 
67 Ğaybı bu şekilde çevirimizin en mukni gerekçesi bir sonraki âyettir. Ğayb, benzer bağlamlarda, "insan idrakini aşan hakikatler"i ifade eder. İçkin bir varlık olarak insan aşkın hakikatleri kavrayamaz. Kavranamayan bu tür hakikatler imanın konusudur. Sözün özü ğayb konusunda iman idareke değil idrak imana tâbidir.
68 Veya: "Hayır, onların âhirete ilişkin bilgileri yeterli seviyede değildir!" Bu okuyuşa, "bel edatı kendisinden sonrasını olumsuzlamaz" itirazı yapılmıştır (Ebu Amr'a katılarak Taberî). İddârakenin türetildiği dereke, "yüksek bir şeyin seviyesine indirmek" anlamına gelir ki ğayba verdiğimiz anlam bununla ilgilidir (Bkz: Âyet 65). et-Tedâruk," en yüksek düzeyde katkıda bulunmak"tır. Tedârake fiili " en arkadaki en öndekine kavuştu" anlamını taşır (Râğıb). Çevirideki " baştan sona" ifadesinin gerekçesi budur. 84. âyetteki lem tuhîtû bihâ 'ilmen ibâresi, bu İbâreyle karşıtlık içerir: Âyeti bel edrake okuyanlara göre mâna "Ama onların bilgilerinin kapsamına âhirete ilişkin bilgi giriyor mu bakalım?" olur (ferra). Âyeti belâ eddaruke olarak okuyan İbn Abbas, cümlede istihzaî bir anlam olduğunu söylemiştir (Ferra).
69 El Mucrimîni bu şekilde çevimizin gerekçesi için msz: 8:8, not 11.
70 Devamındaki âyetten yola çıkarak.
71 Ya da mecazen: insan üstü âlemde ve insan altı âlemde.."
72 Ğaibe, hem tüm boyutlarıyla gizli olanı, hem de açık olduğu halde bazı boyutlarıyla gizemli olanı kapsar Kelimenin belirsiz formda oluşu da bunu pekiştirir.
73 Veya: "göğün ve yerin gizli-saklı en küçük sırrı bile.." İbaredeki ğâibin sıfat, sonundaki tâ'nın da mübalağa için olması durumunda (Râzî).
74 Kitâb-ı mubîn ile Kur'an değil, "bilinmeyen bir sistemle korunmuş ana kart" anlamına gelen levh-i mahfûz kastedilmiştir. Fî kitâbîn mubinindeki lugavî belirsizlik ve lafzî apaçıklığa dair bir not için bkz: 11:6.