Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım
26 Hani İbrahim babasına ve kavmine demişti ki: "Bakın, sizin taptıklarınıza tapmak benden fersah fersah uzak olsun;22
27 yalnız beni Yaratan hariç:23 zaten bana kılavuzluk edecek olan da O'dur."
28 Bunu, ardından gelenler arasında bâki kalacak bir söz olarak söyledi; belki (bu hak söze) dönerler diye.
28 Bunu, ardından gelenler arasında bâki kalacak bir söz olarak söyledi; belki (bu hak söze) dönerler diye.
29 Ama nerde! Ben, işte şunların ve atalarının, hakikat ve (o hakikati) apaçık ortaya koyan bir elçi gelinceye kadar safa sürmelerine izin verdim.
30 Ama hakikat ayaklarına kadar geldiği zaman da, "Bu bir sihirdir, biz bunu kesinlikle reddediyoruz" dediler.
31 Yine dönüp dediler ki: "Bu ilâhî mesaj, şu iki şehrin en büyük (adam)larından birine inmeli değil miydi?"24
30 Ama hakikat ayaklarına kadar geldiği zaman da, "Bu bir sihirdir, biz bunu kesinlikle reddediyoruz" dediler.
31 Yine dönüp dediler ki: "Bu ilâhî mesaj, şu iki şehrin en büyük (adam)larından birine inmeli değil miydi?"24
32 Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Asıl onlar arasında, bu dünya hayatındaki geçimlerini paylaştıran ve bir kısmı diğer kısmını istihdam etsin diye25 birbirlerine farklı oranlı ve alanlarda26 üstün kılan Biziz:27 Rabbinin rahmeti var ya: onların biriktirdikleri her şeyden daha değerlidir.
33 Ve eğer bütün insanlar (küfür ve nankörlükte ittifak etmiş) tek tip bir toplum halini almayacak olsaydı, Rahmân'ı inkâr eden şu kimselerin konaklarını gümüşten damlarla ve üzerinde gösteriş yapacakları seyir teraslarıyla donatırdık.28
34 Dahası evlerini (gümüş) kapılarla, üzerinde yayıla yayıla oturacakları koltuklarla (donatır)
35 ve altına (boğardık). Ne ki bütün bunlar, şu dünya hayatının geçici zevklerinde başka bir şey değildir: Rabbinin katında (daha değerli) olan âhiret ise , sorumluluğunu kuşananlar içindir.
36 Kim Rahmân'ın uyarı dolu mesajına kusurlu gözle bakarsa, ona bir tür şeytanı musallat ederiz de, kendisi onun uydusu haline gelir;29
37 artık o onları doğru yoldan çıkarır; berikiler de zanneder ki, kendileri doğru yoldadırlar.
38 En sonunda çıkıp huzurumuza geldiği zaman, (şeytanî kişiliğine) der ki: "Ne'olaydı, keşke benimle senin aranda doğuyla batı kadar bir mesafe olaydı. Meğer (uydusu olduğum) yoldaş, ne kadar da berbatmış."
39 Ama o gün bunun size hiçbir faydası olmaz; madem zulmettiniz, şimdi de azabı paylaşın!
Dipnotlar
38 En sonunda çıkıp huzurumuza geldiği zaman, (şeytanî kişiliğine) der ki: "Ne'olaydı, keşke benimle senin aranda doğuyla batı kadar bir mesafe olaydı. Meğer (uydusu olduğum) yoldaş, ne kadar da berbatmış."
39 Ama o gün bunun size hiçbir faydası olmaz; madem zulmettiniz, şimdi de azabı paylaşın!
Dipnotlar
22 Kur'an "ille de atalar" diye tutturan inkârcı muhataplarına suçüstü yapıyor. Zımnen diyor ki: İbrahim sizin en büyük atanız, neden onun yolunu bıraktınız? Eğer iddianızda samimi olsaydınız, büyük atanız İbrahim'i örnek alır, onun gibi babanızın gittiği yolu sorgulardınız!
23 Bu ifade, İbrahim'in pagan kavminin "tanrılar tanrısı" sapık anlayışıyla da olsa, mutlak bir yaratıcıya inandıklarını gösterir.
24 Yani Mekke ve Taif'in. Bu ifade çağın iki büyük gücü olan Bizans ve Pers olarak da anlaşılabilir. Parantez içi açıklamanın gerekçesi 33-34. âyettir. Ayrıca Kasas 68, bu âyete atıf olarak okunabilir (Bkz 38:68, not 79). Müşrik aklın pasif tanrı tasavvurunun bir tezahürü. Zımnen Allah'ın statüsünü reddederek, ona dünyevî statüyü dayatmaya kalkışmak.
25 Zımnen Farklılıkları övünme ya da yerinme gerekçesi değil, hayatı paylaşma ve inşâ etme vesilesi bilsinler diye. Suhriyyen, "kendi fonksiyonunu oynamaya mecbur olarak"mânasındadır.
26 Lafzen: "derecelerle".
27 Dolayısıyla bunu, kerameti kendinden menkul bir statü aracı değil, bir sınav vesilesi saymalılar.
28 Yani: Dünya nimetleri insanların önüne sınırsızca konulsa, her arzu ettiklerine kolaylıkla ulaşsalardı, insanlar nankörlük ve küfürde ittifak etme noktasına gelirlerdi. Zira o zaman yaratılış gayesini unuturlar, dünyevileşme sonucunda âhireti unuturlar, servetle azıp şımararak hakikatten yüz çevirirlerdi.
29 Veya: "kör davranırsa" (Ferrâ). 'Aşâ, dilimizde "tavuk karası" adı verilen gece görüş bozukluğudur. Vahye gece gibi karanlık bir akılla bakanın, vahyin gösterdiği hakikati göremeyeceği imasını taşır. Zımnen: Baktığı ne kadar doğru olursa olsun, yamuk bakan doğru göremez. Kusurlu bakış bakılan üzerinde hiçbir kalıcı etkiye sahip değildir, sadece sahibini aldatır. Vahyin mesajını bulandırmak, muhkemine müteşabih, müteşabihine esrarlı bir şifre ve bulmaca muamelesi yapmak da bu çerçevede değerlendirilmelidir. Tavuk karası bakışın çağrıştırdığı bir başka nükte de, âyetlere darı muamelesi yapıp onu anlamak yerine didiklemektir. Vahye yamuk bakan, şeytâni bir öteki kişiliğin uydusu olmakla cezalandırılır. Mânevî şizofreni adını verebileceğimiz bu inançsızlık hastalığı, sahibini güdülerinin ve bilinçaltının nesnesi haline getirecektir (Krş 41:25). Bu âyet insanın nasıl şeytanın yörüngesine girip onun uydusu haline geldiğini ifade etmektedir.
24 Yani Mekke ve Taif'in. Bu ifade çağın iki büyük gücü olan Bizans ve Pers olarak da anlaşılabilir. Parantez içi açıklamanın gerekçesi 33-34. âyettir. Ayrıca Kasas 68, bu âyete atıf olarak okunabilir (Bkz 38:68, not 79). Müşrik aklın pasif tanrı tasavvurunun bir tezahürü. Zımnen Allah'ın statüsünü reddederek, ona dünyevî statüyü dayatmaya kalkışmak.
25 Zımnen Farklılıkları övünme ya da yerinme gerekçesi değil, hayatı paylaşma ve inşâ etme vesilesi bilsinler diye. Suhriyyen, "kendi fonksiyonunu oynamaya mecbur olarak"mânasındadır.
26 Lafzen: "derecelerle".
27 Dolayısıyla bunu, kerameti kendinden menkul bir statü aracı değil, bir sınav vesilesi saymalılar.
28 Yani: Dünya nimetleri insanların önüne sınırsızca konulsa, her arzu ettiklerine kolaylıkla ulaşsalardı, insanlar nankörlük ve küfürde ittifak etme noktasına gelirlerdi. Zira o zaman yaratılış gayesini unuturlar, dünyevileşme sonucunda âhireti unuturlar, servetle azıp şımararak hakikatten yüz çevirirlerdi.
29 Veya: "kör davranırsa" (Ferrâ). 'Aşâ, dilimizde "tavuk karası" adı verilen gece görüş bozukluğudur. Vahye gece gibi karanlık bir akılla bakanın, vahyin gösterdiği hakikati göremeyeceği imasını taşır. Zımnen: Baktığı ne kadar doğru olursa olsun, yamuk bakan doğru göremez. Kusurlu bakış bakılan üzerinde hiçbir kalıcı etkiye sahip değildir, sadece sahibini aldatır. Vahyin mesajını bulandırmak, muhkemine müteşabih, müteşabihine esrarlı bir şifre ve bulmaca muamelesi yapmak da bu çerçevede değerlendirilmelidir. Tavuk karası bakışın çağrıştırdığı bir başka nükte de, âyetlere darı muamelesi yapıp onu anlamak yerine didiklemektir. Vahye yamuk bakan, şeytâni bir öteki kişiliğin uydusu olmakla cezalandırılır. Mânevî şizofreni adını verebileceğimiz bu inançsızlık hastalığı, sahibini güdülerinin ve bilinçaltının nesnesi haline getirecektir (Krş 41:25). Bu âyet insanın nasıl şeytanın yörüngesine girip onun uydusu haline geldiğini ifade etmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder