Sayfalar

31 Mayıs 2017 Çarşamba

65. Talâk Sûresi 8-11. Âyetler

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım

8 İmdi, Rablerinin ve O'nun elçilerinin emrini dinlemeyen nice topluluklar gelip geçmiştir;18 sonunda Biz hepsiyle pek çetin bir şekilde hesaplaşmış, eşi görülmemiş bir azaba çarptırmışızdır:
9 Nihayet yaptıklarının vebalini tatmışlar, işledikleri şeyler sonucunda yıkıma uğramışlardır.
10 (Dahası) Allah onlar için (âhirette) çetin bir azap hazırlamıştır.
Şu halde ey aktif akıl sahipleri!
19 Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun! (Ey bu vahye) iman edenler: siz de!... Zira Allah size uyarıcı bir mesaj indirmiş;
11 iman eden ve ıslah edici iyiliklerde bulunanları
20 (küfrün) karanlıklarından (imanın) aydınlığına çıkarmak için, Allah'ın apaçık âyetlerini size okuyan bir elçi göndermiştir.
Her kim Allah'a inanır ve ıslah edici iyilik yaparsa, içinde ebedî kalmak üzere (Allah) onun zemininden ırmaklar akan cennetlere koyar: böylece Allah ona tarifsiz güzellikte bir rızık vermiş olur.


Dipnotlar 
18 Bir önceki pasajda konulan ilâhî sınırları çiğneyecek olanlar, geçmişte yaşanan ibretli örnekler üzerinden uyarılıyor.
19 Uli'l-elbâb için bkz: 2:243, not 444.
20 'Amilu's-sâlihâtın çevirimiz için ilk geçtiği 103:3'ün ilgili notuna bkz (Krş 2:25, not 31).

29 Mayıs 2017 Pazartesi

45.Câsiye Sûresi 36-37. Âyetler

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım

36 Sözün özü: Bütün övgüler, göklerin ve yerin tümünün Rabbi olan Allah'a mahsustur; âlemlerin Rabbine...
37 Göklerde ve yerde erişilmez büyüklük O'na mahsustur: zira O'dur mutlak üstün ve yüce olan, her hükmünde tam isabet kaydeden sadece O'dur.34



Dipnotlar

34 İman ve tasdik ettik ya Rab! İnsana şeref olarak Sana kul olmak yeter!

28 Mayıs 2017 Pazar

43.Zuhruf Sûresi 26-39. Âyetler

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım

26 Hani İbrahim babasına ve kavmine demişti ki: "Bakın, sizin taptıklarınıza tapmak benden fersah fersah uzak olsun;22 
27 yalnız beni Yaratan hariç:23 zaten bana kılavuzluk edecek olan da O'dur."
28 Bunu, ardından gelenler arasında bâki kalacak bir söz olarak söyledi; belki (bu hak söze) dönerler diye. 
29 Ama nerde! Ben, işte şunların ve atalarının, hakikat ve (o hakikati) apaçık ortaya koyan bir elçi gelinceye kadar safa sürmelerine izin verdim.
30 Ama hakikat ayaklarına kadar geldiği zaman da, "Bu bir sihirdir, biz bunu kesinlikle reddediyoruz" dediler.
31 Yine dönüp dediler ki: "Bu ilâhî mesaj, şu iki şehrin en büyük (adam)larından birine inmeli değil miydi?"
24
32 Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Asıl onlar arasında, bu dünya hayatındaki geçimlerini paylaştıran ve bir kısmı diğer kısmını istihdam etsin diye25 birbirlerine farklı oranlı ve alanlarda26 üstün kılan Biziz:27 Rabbinin rahmeti var ya: onların biriktirdikleri her şeyden daha değerlidir.
33 Ve eğer bütün insanlar (küfür ve nankörlükte ittifak etmiş) tek tip bir toplum halini almayacak olsaydı, Rahmân'ı inkâr eden şu kimselerin konaklarını gümüşten damlarla ve üzerinde gösteriş yapacakları seyir teraslarıyla donatırdık.28
34 Dahası evlerini (gümüş) kapılarla, üzerinde yayıla yayıla oturacakları koltuklarla (donatır) 
35 ve altına (boğardık). Ne ki bütün bunlar, şu dünya hayatının geçici zevklerinde başka bir şey değildir: Rabbinin katında (daha değerli) olan âhiret ise , sorumluluğunu kuşananlar içindir.
36 Kim Rahmân'ın uyarı dolu mesajına kusurlu gözle bakarsa, ona bir tür şeytanı musallat ederiz de, kendisi onun uydusu haline gelir;29 
37 artık o onları doğru yoldan çıkarır; berikiler de zanneder ki, kendileri doğru yoldadırlar.
38 En sonunda çıkıp huzurumuza geldiği zaman, (şeytanî kişiliğine) der ki: "Ne'olaydı, keşke benimle senin aranda doğuyla batı kadar bir mesafe olaydı. Meğer (uydusu olduğum) yoldaş, ne kadar da berbatmış."
39 Ama o gün bunun size hiçbir faydası olmaz; madem zulmettiniz, şimdi de azabı paylaşın!


Dipnotlar

22 Kur'an "ille de atalar" diye tutturan inkârcı muhataplarına suçüstü yapıyor. Zımnen diyor ki: İbrahim sizin en büyük atanız, neden onun yolunu bıraktınız? Eğer iddianızda samimi olsaydınız, büyük atanız İbrahim'i örnek alır, onun gibi babanızın gittiği yolu sorgulardınız!
23 Bu ifade, İbrahim'in pagan kavminin "tanrılar tanrısı" sapık anlayışıyla da olsa, mutlak bir yaratıcıya inandıklarını gösterir.
24 Yani Mekke ve Taif'in. Bu ifade çağın iki büyük gücü olan Bizans ve Pers olarak da anlaşılabilir. Parantez içi açıklamanın gerekçesi 33-34. âyettir. Ayrıca Kasas 68, bu âyete atıf olarak okunabilir (Bkz 38:68, not 79). Müşrik aklın pasif tanrı tasavvurunun bir tezahürü. Zımnen Allah'ın statüsünü reddederek, ona dünyevî statüyü dayatmaya kalkışmak.
25 Zımnen Farklılıkları övünme ya da yerinme gerekçesi değil, hayatı paylaşma ve inşâ etme vesilesi bilsinler diye. Suhriyyen, "kendi fonksiyonunu oynamaya mecbur olarak"mânasındadır.
26 Lafzen: "derecelerle".
27 Dolayısıyla bunu, kerameti kendinden menkul bir statü aracı değil, bir sınav vesilesi saymalılar.
28 Yani: Dünya nimetleri insanların önüne sınırsızca konulsa, her arzu ettiklerine kolaylıkla ulaşsalardı, insanlar nankörlük ve küfürde ittifak etme noktasına gelirlerdi. Zira o zaman yaratılış gayesini unuturlar, dünyevileşme sonucunda âhireti unuturlar, servetle azıp şımararak hakikatten yüz çevirirlerdi.
29 Veya: "kör davranırsa" (Ferrâ). 'Aşâ, dilimizde "tavuk karası" adı verilen gece görüş bozukluğudur. Vahye gece gibi karanlık bir akılla bakanın, vahyin gösterdiği hakikati göremeyeceği imasını taşır. Zımnen: Baktığı ne kadar doğru olursa olsun, yamuk bakan doğru göremez. Kusurlu bakış bakılan üzerinde hiçbir kalıcı etkiye sahip değildir, sadece sahibini aldatır. Vahyin mesajını bulandırmak, muhkemine müteşabih, müteşabihine esrarlı bir şifre ve bulmaca muamelesi yapmak da bu çerçevede değerlendirilmelidir. Tavuk karası bakışın çağrıştırdığı bir başka nükte de, âyetlere darı muamelesi yapıp onu anlamak yerine didiklemektir. Vahye yamuk bakan, şeytâni bir öteki kişiliğin uydusu olmakla cezalandırılır. Mânevî şizofreni adını verebileceğimiz bu inançsızlık hastalığı, sahibini güdülerinin ve bilinçaltının nesnesi haline getirecektir (Krş 41:25). Bu âyet insanın nasıl şeytanın yörüngesine girip onun uydusu haline geldiğini ifade etmektedir. 

27 Mayıs 2017 Cumartesi

40.Mü'min Sûresi 23-46. Âyetler


Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım

23 Doğrusu Biz Musa'yı, mesajlarımızla ve (sahibinin doğruluğuna şahit olan) yaptırım gücü tartışılmaz bir belgeyle17 elçi göndermiştik:
24 Firavun'a, Hâmân'a ve Karun'a...
18 Fakat onlar "Yalancı sihirbazın teki" demişlerdi.
25 (Musa) kendilerine tarafımızdan gönderilmiş malum hakikatle gelince,
19 "Onun yanında yer alan mü'minlerin kadınlarını sağ bırakıp oğullarını öldürün!" dediler. Kâfirlerin entrikası asla hedefine ulaşmayacaktır.
26 Firavun "Beni bırakın, şu Musa'yı öldüreyim!" dedi ve ekledi: "O Rabbine yalvaradursun; ama ben asıl onun sizin hayat tarzınızı
20 değiştirmesinden ya da ülkede düzenin bozulmasından korkuyorum!"21
27 Musa dedi ki: "Ben kibre kapılıp Hesap Günü'ne inanmayan herkesten benim de Rabbim sizin de Rabbiniz (olana) sığınırım.
28 Firavun'un yakın çevresinden olup da imanını gizleyen mü'min bir adam şöyle çıkıştı:
22 "Bir adamı sırf 'Rabbim Allah'tır' dediği için, üstelik size Rabbinizden, hakikatin apaçık delilleriyle geldiği halde öldürecek misiniz? Kaldı ki, eğer yalancıysa yalanının zararı yalnız kendisinedir; yok eğer gerçeği söylüyorsa, tehdit ettiklerinin hiç değilse bir kısmı gelip sizi bulacaktır: çünkü Allah yalan dolanla kendini ziyan eden birini23 asla hedefine ulaştırmaz."
29 "Ey kavmim! Bugün iktidar sizin tekelinizde, ülkede ezici güçsünüz; tamam ama, eğer Allah'ın cezasına maruz kalırsak bize kim yardım edecek?"
Firavun dedi ki: "Ben size sadece kendi görüşümü bildiriyorum; ve sizi doğru olan alternatifsiz bir yola24  yöneltiyorum."
30 Yine iman eden kimse söze girerek dedi ki: "Ey kavmim! İnanın ki ben, şu (inkârda) ittifak etmiş toplulukların helâkine benzer bir günün sizin de başınıza gelmesinden korkuyorum;
31 yani Nûh kaviminin, 'Âd ve Semud'un ve onlardan sonrakilerin uğradığı türden bir helâkin... Bir de (unutmayın) ki Allah, kullarına haksızlık etmeyi asla istemez."
32 "Ey Kavmim! Ben, herkesin birbirinden imdat dilediği o günün aleyhinize sonuçlanmasından korkuyorum.
33 O gün arkanızı dönüp kaçmaya çalışacaksınız, fakat Allah'ın (adâletinden) sizi kurtaracak kimse bulamayacaksınız: zira Allah kimi saptırırsa artık ona yol gösteren kimse bulunmaz.25
34 "Ve doğrusu daha önce Yusuf da size hakikatin apaçık belgeleriyle gelmişti; ama onun size getirdiklerine karşı sürekli bir şüphe taşıdınız; en sonunda Yusuf ölünce, kalkıp 'Allah ondan sonra bir daha elçi göndermeyecek'26 dediniz!"
İşte Allah düştükleri kuşku bataklığında debelenerek kendilerini harcayanları böyle yoldan çıkarır. 
35 Bu gibiler kendilerine ulaşmış hiçbir etkin belge ve yetki olmadan Allah'ın âyetleri hakkında ileri geri konuşurlar: (Bu) hem Allah katında, hem de iman edenler nezdinde büyük bir bayağılaşmadır: İşte Allah her kibirli zorbanın kalbini böyle mühürler.27
36 Ve Firavun "Ey Hâmân!28 diye emretti, "Bana görkemli bir kule yap! Belki böylece (amacımı gerçekleştirecek) araçlara ulaşırım; 
37 gökleri aşacağım araçlara...Böylece Musa'nın ilâhına erişebilirim (!).29 Hoş, ben onun bir yalancı olduğunu sanıyorum ya!"
İşte kötü davranışı Firavun'a böylesine güzel göründü ve doğru30 yoldan alıkonuldu:31 neticede Firavun'un düzeni, çöküşü (hızlandırmaktan) başka hiçbir işe yaramadı.
38 Derken iman eden o kimse, "Ey kavmim" dedi, "Bana uyun ki ben sizi akl-ı selim yoluna yönelteyim! 
39 Ey kavmim! Bu dünya hayatı sadece kısa vâdeli bir hazdır; bir de öteki (hayat) var: kalıcı diyar orasıdır.
40 Kim bir kötülük işlerse, sadece yaptığı kadarıyla cezalandırılır; ama kim de imanlı olarak güzel davranış sergilerse, -erkek ya da kadın fark etmez- işte bu gibiler cennete girecek ve orada haddi hesabı olmayan nimetler ikram edilecektir."
41 "Ey Kavmim! Nasıl oluyor da ben sizi kurtuluşa çağırırken siz beni ateşe çağırıyorsunuz? 
42 Siz beni hem Allah'ı inkâr etmeye hem de (tanrısal bir nitelik taşıdığı) hakkında hiçbir olmayan şeyleri32 O'na ortak koşmaya çağırırken, bense sizleri mutlak üstün ve yüce olup tekrar tekrar bağışlayana çağırıyorum.
43 Kesinlikle, sizin beni çağırdığınız şey ne dünyada ne de âhirette kendisine çağrılmaya lâyık bir şey değildir; zaten dönüşünüz de Allah'adır: ve elbet kendini harcayanlar ateşin yoldaşıdırlar.
44 Ve bir gün gelecek, bu sözlerimi bir bir hatırlayacaksınız. Bense işimi (ve ona ilişkin hükmü) Allah'a havale ediyorum: çünkü Allah kulların her şeyini görmektedir."
45 Derken Allah onu kavminin çirkin tuzaklarından korudu;33 Firavun ailesinin helâki ise azabın en kötüsüyle oldu: 
46 Ateş...Onlar o (ateşe) sabah ve akşam sunulacaklar;34 ve Son saat gelip çattığında (Allah şöyle buyuracak): "Firavun ailesine daha şiddetli cezayı verin!"

Dipnotlar

17 Sultân için bkz:17:65, not 86.
18 Bu üçünün birlikte anılması anlamlıdır. Zira bu üçü iktidarın üçayağını temsil eder: Firavun siyası ayağı, Hâmân bürokrasi ayağını, Karun ekonomik ayağı.
19 Arapça'da geçişsiz bir fiilî geçişli yapmanın birden çok yolu vardır. Fakat bir fiilî tef'il veya if'al babına taşıyarak geçişli yapmakla bâ edatıyla geçişli yapmak arasında fark vardır. Diğerlerinde öznenin aynı anda ve aynı yerde nesneyle birlikte olması şart değilken, sonuncusunda şarttır (Furûk). Burada câe bi şeklinde gelidiği için, "hakikati getirince" mânası değil "hakikatle gelince" mânası verdik. Çeviri boyunca buna uymaya çalıştık. Aksi durumlar ya istisnalar ya da gözümüzden kaçanlardır.
20 Dînin anlamı için ilk geçtiği 107:1'in ilk notuna bkz.
21 Fesad Kur'an'da hep insan davranışlarının neden olduğu ferdî, ictimaî ve tabiî çözülme süreçleri için kullanılır (Bkz: 30:41, not 49).
22 Saraydaki gizli mü'min kimliği yoruma açıktır. Süddi'ye göre Firavun'un amca oğludur. Asiye diyenler vardır. Bir ihtimal daha var: hanedanlar tarihinde istinaî olan muvahhid kral Ahneton. Ahneton iktidara gelince putperest Amon dinini yasakladı, sarayı halka açtı, Ahataton (Tanrıya adanmış şehir) adlı bir yeni bir başkent kurdu. Nihaî tahlinde bu âyet imanın gücünü temsil eden bir örnektir. Zımnen verilen mesaj şudur: 'Allah dilerse, küfrün ve zulmün kalbinde dahi yiğit mü'minler var eder.' Tabii ki Allah'ın ne zaman dileyeceği de, değişmez ve bozulmaz sünnetullah ile belirlenmiştir. Kullar elindeki geleni yaptığı zaman.
23 Musrifin açılımıdır (Bkz 39:53).
24 Mâ...illâ...kalıbının bu bağlamdaki en uygun karşılığı.
25 Zımnen: "Kim Allah'ın desteğini reddederse". Bkz: "Allah yoldan çıkmışlardan başkasını kesinlikle saptırmaz" )2:26). Aynı mânayı 34. âyetin son cümlesi de içermektedir.
26 Bu iki anlama gelir: Birincisi, Hz. Yusuf'tan sonra peygamberlik kurumunu toptan inkâr etmek. İkincisi, "Yusuf'tan sonra Yusuf gibi bir Peygamber asla gelmeyecek" demek. Her iki anlamda da bir ikiyüzlülük, bir samimiyetsizlik görülmektedir. Yaşarken peygamberliğine kuşkuyla bakılan Hz. Yusuf, vefatından sonra geriden gelen peygamberleri inkâra malzeme yapılmaktadır. Bu küfür, onu över gibi yaparak icra edilmektedir. Bu da, 5. âyette dile getirilen "batıla uğruna, hakikati kendisiyle alt etmeye çalışma"nın bir başka yöntemidir.
27 Bu parafın içeriği de, kendisinden önceki pasajda olduğu gibi "mü'min adam"a nisbet edilebilir. Fakat 35.âyetteki "polemik yapanlar" ifadesi, bu pasajı sûrenin başındaki 4. âyete bağlamaktadır. Dolayısıyla bu paragrafın içeriği Allah'a isnat edilmelidir.
28 Hâmân için bkz: 28:38, not 46.
29 Ünlem, Firavun alayına dikkat çekmek içindir.
30 es-Sebîldeki belirlilik çeviriye "doğru" kelimesiyle yansımıştır.
31 Ya da sadde okuyuşuna istinaden: "doğru yoldan döndü".
32 Kur'an'ada sık geçen bu kalıbın açıklaması için bkz: 29:8, not 8.
33 Hicrete adım adım yaklaşıldığı bir zaman diliminde bu pasajın ilk muhatabına mesajı açıktır: Sana karşı kurulan tuzaklara ve suikast planlarına karşı Allah sen de koruyacaktır. Bu ilâhî müjdenin gerçekleştiğine tarih şahittir.
34 Zımnen: "sürekli". 55. âyetteki "akşam sabah Allah'a anmak" bunun mükabilidir. 

26 Mayıs 2017 Cuma

39.Zümer Sûresi 27-35. Âyetler

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım

27 Doğrusu Biz (hakikati) bu ilâhî mesajda,32 belki düşünüp ders alırlar diye her türlü dolaylı anlatım tarzını kullanarak aktardık;33
28 (ve onu) hiçbir çarpıklığa
34 meydan bırakmadan Arapça bir hitap olarak (indirdik): belki sorumluluklarını idrak ederler.35
29 (Bu bapta) Allah size hepsi birbirine rakip birçok ortağın emri altında bulunan bir adamla, sadece bir kişiye bağlı bir adamın durumunu misal gösterir: bu iki kişinin durumu eşit midir? Allah'a hamd olsun ki hayır, ama36 onların çoğu bunu kavramaktan bile âcizdirler.
30 Şüphesiz sen de öleceksin, onlar da ölecekler: 
31 En sonunda hepiniz Kıyamet Günü Rabbinizin huzurunda hesaplaşacaksınız.
32 Allah hakkında yalan söyleyen ve ayağına kadar geldiği halde gerçeği yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Hiç inkârda ısrar edenler için cehennemde yer bulunmaz mı?37
33 Ama doğruluğun tarafında yer alan ve hakikati tüm kalbiyle tasdik eden kimselere gelince: işte sorumluluklarını idrak eden onlardır. 
34 Tercih ettikleri her şey Rableri katında onları beklemektedir. Bu da iyi davrananların ödülüdür.
35 Şöyle ki: Allah onların yaptıklarının en kötülerini örter ve onları yapageldiklerinin en iyisiyle ödüllendirir.
38

Dipnotlar

32 Kur'an'ı bu şekilde çevirimiz için bkz: 10:15, not 26.
33 Krş: 17:89 ve 18:54, not 66
34 'Ivec için krş: 18:1, not 1.
35 Vahyin Arapça indirilmesi "açık ve anlaşılır bir dille indirilmesi anlamına gelmektedir (Bkz: 43:3, not 3 ve 16:103, not 116).
36 Buradaki bel edatı "..hayır, ama".. vurgusuna sahiptir.
37 Krş: 29:68.
38 Bu muhteşem müjde, hep daha iyisini yapmayı teşvik eder. (Krş: 6:160, 9:121; 46:16;53:31.)

25 Mayıs 2017 Perşembe

35.Fâtır Sûresi 5-8. Âyetler

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım

5 Siz ey insanlar! 
İyi bilin ki Allah'ın vaadi gerçekleşecektir! 
Şu halde dünya hayatı sizi asla ayartmasın! 
Dahası aldatıcının hiçbir türü, sizi Allah ile aldatmasın!9
6 Şeytanın sizin düşmanınız olduğu kesin; o halde siz de onu düşman bilin!10 
O kendi yoldaşlarını, çılgın ateşin sakinleri olmaya çağırır. 
7 İnkârda direnenlerin  hakkı, şiddetle cezalandırılmaktır. 
Ama imanda sebat eden ve o imanla uyumlu eylem üretenlere gelince: işte böylelerinin hakkı da sınırsız bir bağış ve muhteşem bir ödüldür.11
8 Ne yani, şimdi süslü püslü kötülüklerin albenisine kapılıp bir de onları güzellik gibi gören(in sonu, yukarıdaki) kimsenin sonuyla aynı olur mu?
Hiç şüphe yok ki Allah tercih edeni/tercih ettiğini saptırır, tercih edeni/tercih ettiğini de doğru yola yöneltir.12 Şu halde onların (imana ermesi) için duyduğun özlem seni yıpratmasın;13 çünkü Allah onların neler yapmakta olduklarını çok iyi biliyor.

Dipnotlar

9 Aynı ibâre ve parantez içiyle ilgili bir açıklama hakkında bkz: 31:33 not 43.
10 Yani: Şeytanın hezimeti insanın azîmetine bağlıdır.
11 Sınırsız bağış "imanın", muhteşem ödül "sâlih amelin" karşılığıdır.
12 Âyetin başı çeviri gerekçemiz için yeterlidir; fakat ayrıntı için bkz: 10:25 not 44 ve 24:21, not 24.
13 Benzer bir uyarı için bkz: 26:3 ve daha farklı bir metin için krş: 18:6.

24 Mayıs 2017 Çarşamba

32.Secde Sûresi 1-3. Âyetler

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım

1  Elif-Lâm-Mîm1
Bu İlâhî kelâmın indirilişi, hiç kuşku yok ki2 âlemlerin Rabbindendir.3
3 Yine de4 onlar "Onu o uydurdu" diyorlar. 
Hayır! O Senin Rabbinden gelen bir hakikattir; senden önce kendilerine uyarıcı gelmemiş bir toplumu belki doğru yola gelirler diye uyarman içindir.5

Dipnotlar
1 Bu harfler Allah Rasulü'nün vahyi bir tek harfini dahi zayi etmeden bize ulaştırdığının canlı şahididirler (Bkz: 68:1; not 1). Veda Hutbelerindeki " Bakın, tebliğ ettim mi?" (Buhari, ilim 37) sorusu çağları aşıp bize kadar ulaşan gözü yaşlı Nebi'ye, kendi şimdi ve buradamızın şahitleri olarak cevap veriyoruz: "Tebliğ ettin ey Allah'ın Rasulü! Biz şahidiz!"
2 Veya: "Kendisinden hiç şüphe olmayan bu ilâhî kelâm..."
3 İsim cümlesi ile başlaması, anlama "bu sürekli değişmez hakikattir" vurgusu katar. Zımnen: Âlemlerin bir Rabbi olduğuna inanmak, O'nun terbiyesinin ifadesi olan vahye inanmayı gerekli kılar.
4 Em, "e..em../ya..ya da.." kalıbıyla gelmediği zaman farklı vurgular taşır (Ebu Ubeyde).
5 "Kendilerine uyarıcı gelmemiş bir toplum" ifadesi ilk başkışta, "hiçbir toplum yoktur ki içlerinden bir uyarıcı çıkmamış olsun" (35:24 âyetiyle çelişik görünse de; Mâide 19'da geçen "uzun bir fetret" bu âyetle neyin kastedildiğini açıklar. Bu toplumun kapsamını tespitle ilgili bir not için Furkan 38'e bkz. Fâtır 24 ışığında, bu toplumun benzerleri içerisinde uyarıcıya en çok muhtaç olan toplum olduğunu düşünebiliriz.

Secde Suresi 1- 6 (Prof. Dr. Mehmet Okuyan, 27.12.2015)

23 Mayıs 2017 Salı

27.Neml Sûresi 59-75. Âyetler

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım

59 De ki: " Bütün hamd yalnız Allah'a, selam da O'nun seçip beğendiği kullarına olsun!"61
(Şimdi söylesinler): Allah mı daha hayırlı, yoksa ortak koştukları varlıklar mı?
60 (Allah) değilse kimdir gökleri ve yeri yaratan? 
Dahası, gökten sizin için su indiren? 
Üstelik onunla sizin bir tek ağacını bile yetiştiremeyeceğiniz, içinden su çıkan göz bebeği seçkin bahçeler yeşertmişiz.62
Allah'la beraber başka bir ilâh ha?! 
Yoo, onlar yoldan sapmış bir toplum olmalı.
61 (Allah) değilse kimdir yeryüzünü dinlenme yeri kılan ve vadilerinden ırmaklar akıtmış olan; dahası sağlam ve sarsılmaz dağlar inşâ etmiş olan; ve iki (farklı) su kütlesi arasına bir engel yerleştirmiş olan?
Hâlâ Allah'la beraber başka bir ilâh ha?! 
Yoo, onların çoğu (nereden bakacaklarını) bilmiyorlar?
62 (Allah) değilse kimdir
63 dua ettiğinde darda kalanın yardımına yetişecek olan ve kısıntıyı giderecek olan; ve sizi yeryüzünün halifeleri yapacak olan?64
Allah'la beraber başka bir ilâh, öyle mi?! 
Öğüt alanlarınız ne kadar da azınlıkta kalıyor!65
63 (Allah) değilse kimdir karanın ve denizin zifiri karanlıklarında yol bulmanızı sağlayan? 
Ve rüzgârları rahmetinin önü sıra müjdeci olarak gönderen?
Allah'la beraber başka bir ilâh ha?! 
Allah, onların ortak koştukları her şeyden aşkın ve yücedir.
64 (Allah) değilse kimdir yaratılışı ilk defa başlatan ve onu tekrar tekrar yenileyen? 
Dahası, kimdir sizi gökten ve yerden rızıklandıran?
Allah'la beraber başka bir ilâh ha?66
De ki: "Eğer sözünüzün arkasında duruyorsanız, haydi delilinizi getirsenize!"
65 De ki: "Göklerde ve yerde Allah'tan başka hiç kimse, idraki aşan hakikatleri bilemez;67 
Nitekim onlar da öldükten sonra nasıl ve ne zaman diriltileceklerinin bilincinde değiller.
66 Değilse, âhirete ilişkin (hakikatler) onların idrak edebileceği bir biçimde baştan sona bilgilerine sunulmuştur.
68
Gel gör ki onlar, ondan yana hâlâ kuşku içindedirler; daha beteri, ondan yana kördürler!
67 Bu yüzden, inkârda direnen kimseler şöyle dediler: 
"Ne  yani biz ve atalarımız toprağa karışıp gittikten sonra yeniden çıkarılacağız, öyle mi?
68 Doğrusu bize ve atalarımıza bu vaad önceden de yapılmıştı. Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değil."
69 De ki "Yeryüzünde dolaşın da, günahı tabiat haline getirenlerin
69 sonu ne olmuş, görün!"
70 Yine de sen onları için hüzünlenme! Ve onların hile ve desiselerinden dolayı sıkıntılanma!
71 Bir de diyorlar ki:"(Azaba ilişkin)
70 bu tehdidiniz ne zaman gerçekleşecek, eğer sözünüze sadıksanız haber verin bakalım?"
72 De ki: "Belki de, acele gelmesini istediğiniz o azabın bir kısmı peşinize çoktan takılmıştır bile!"
73 Yine de unutma ki, senin Rabbin insanlığa karşı pek lütufkârdır; ve fakat insanların çoğu şükretmemektedir.
74 Yine unutma ki, senin Rabbin onların kalplerinin gizlediklerini de açığa vurduklarını da elbette bilir.
75 Ne gökte ne de yerde71 gizli ve gizemli72 hiçbir şey73 yoktur ki, kesin ve net bir yazılım ve yasayla kayıt altına alınmamış olsun.74

Dipnotlar

61 Buraya kadar anlatılanlar, Hz. Peygamber'in ve diğer inananların kişiliğini inşâ amacı taşır, Bunun göstergesi, Allah'a hamdi ve kıssası anlatılan peygamberlere selamı emreden bu âyettir. Buradaki selam ile Ahzab 56'da mü'minlere Rasulullah için emredilen selam arasında derin bir bağlantı var gibidir.
62 Hadîka (ç. hadâik) "içinden su çıkan sık ağaçlı bahçe/orman". Hadkatu'l-ayn: "göz bebeği". Kişi için gibi kıymetli olan bahçe". Bu nedenle, cennâta ilaveten kullanılan "tabanından ırmaklar akan" ifadesi, Hadâik için kullanılmaz (Bkz: 78:33; 80:30).
63 Em edatının inkârî istifham içeren yapısına dayanarak (İtkân II, 164).
64 Bir önceki âyetin yüklemleri geçmiş zaman kipindeyken, burada muzarı kipindedir. Bu farklılık tercümeye yansıtılmıştır. 
65 Veya  :"Ne kaar da az öğüt alıyorsunuz?"
66 Eğer 59. âyetteki em-meni ilgi zamiri olarak alırsak, bu âyeti oradan ki sorunun devamı olarak " Allah'ın yanında başka bir ilâh daha mı var?" şeklinde çevirmek mümkündür. 
67 Ğaybı bu şekilde çevirimizin en mukni gerekçesi bir sonraki âyettir. Ğayb, benzer bağlamlarda, "insan idrakini aşan hakikatler"i ifade eder. İçkin bir varlık olarak insan aşkın hakikatleri kavrayamaz. Kavranamayan bu tür hakikatler imanın konusudur. Sözün özü ğayb konusunda iman idareke değil idrak imana tâbidir.
68 Veya: "Hayır, onların âhirete ilişkin bilgileri yeterli seviyede değildir!" Bu okuyuşa, "bel edatı kendisinden sonrasını olumsuzlamaz" itirazı yapılmıştır (Ebu Amr'a katılarak Taberî). İddârakenin türetildiği dereke, "yüksek bir şeyin seviyesine indirmek" anlamına gelir ki ğayba verdiğimiz anlam bununla ilgilidir (Bkz: Âyet 65). et-Tedâruk," en yüksek düzeyde katkıda bulunmak"tır. Tedârake fiili " en arkadaki en öndekine kavuştu" anlamını taşır (Râğıb). Çevirideki " baştan sona" ifadesinin gerekçesi budur. 84. âyetteki lem tuhîtû bihâ 'ilmen ibâresi, bu İbâreyle karşıtlık içerir: Âyeti bel edrake okuyanlara göre mâna "Ama onların bilgilerinin kapsamına âhirete ilişkin bilgi giriyor mu bakalım?" olur (ferra). Âyeti belâ eddaruke olarak okuyan İbn Abbas, cümlede istihzaî bir anlam olduğunu söylemiştir (Ferra).
69 El Mucrimîni bu şekilde çevimizin gerekçesi için msz: 8:8, not 11.
70 Devamındaki âyetten yola çıkarak.
71 Ya da mecazen: insan üstü âlemde ve insan altı âlemde.."
72 Ğaibe, hem tüm boyutlarıyla gizli olanı, hem de açık olduğu halde bazı boyutlarıyla gizemli olanı kapsar Kelimenin belirsiz formda oluşu da bunu pekiştirir.
73 Veya: "göğün ve yerin gizli-saklı en küçük sırrı bile.." İbaredeki ğâibin sıfat, sonundaki tâ'nın da mübalağa için olması durumunda (Râzî).
74 Kitâb-ı mubîn ile Kur'an değil, "bilinmeyen bir sistemle korunmuş ana kart" anlamına gelen levh-i mahfûz kastedilmiştir. Fî kitâbîn mubinindeki lugavî belirsizlik ve lafzî apaçıklığa dair bir not için bkz: 11:6.

22 Mayıs 2017 Pazartesi

27.Neml Sûresi 1-6. Âyetler

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım

1 Tâ-Sîn!1
Bunlar Kur'an'ın, yani açık ve açıklayıcı olan ilâhi kelâmın âyetleridir:2
2 inananlar için bir rehber ve bir müjdedir.3
3 Onlar ki, namazı hakkını vererek kılarlar, arınıp yücelmek için ödenmesi gereken bedeli öderler;4 zira onlar, âhirete gönlü yatarak inananların ta kendisidirler.5
4 Âhirete inanmayanlara gelince...Biz onlara yapıp ettiklerini süslemişizdir; bu yüzden onlar saplandıkları (kuşku) bataklığında debelenip dururlar;6
5 azabın en kötüsüne duçar olacak kimseler işte böyleleridir; ve onlar, evet onlardır en büyük kaybı yaşayacak olanlar.
6 Ve elbet sen de bu Kur'an'a, her şeyi bilen, her hükmünde tam isabet edenin katından nail kılınmaktasın.

Dipnotlar
1 Nüzul sürecinde ilk geçtiği Kalem 1'in ilk notuna bakınız.
2 Kur'an'ın mubîn vasfı, ister yüceltme ister inkâr sûretinde olsun, her tür anlaşılmazlık iddiasını reddeder (12:1; 26:2, not 2 ve2).
3 Vahyin içeriğinde yer alan müjdeler hariç, bizzat kendisi bir müjdedir. Yani, Allah'ın insandan umut kesmediği müjdesidir.
4 Lafzen "zekâtı verirler". Taberî bu ibâreyi alternatif bir anlam olarak "günah kirinden kendilerini arındırırlar" mânasını verir. Çevirimizin gerekçesi için bkz: 7:156, not 116. Mekkî olan bu âyet, çok daha sonra ölçü ve kuralları belirlemiş bir ibadete dönüşecek olan "zekât"ı ifade etmekten çok, Hâkka 34, Fecr 18, Mâ'ûn 3,7 gibi âyetlerde dile getirilen inkârcı mantığın zıddını ifade etmektedir. 
5 İmân kalbin yönelişi, îkân yöneldiği şeyden kalbin mutmain olmasıdır. Kelimenin türetildiği yakîn, bilginin marifeti de aşıp fehme ulaşması ve artık insanın iç dünyasının karar kılması halidir (Râğıb).
6 Ya'mehûnun türetildiği el-ameh "şaşkınlıktan dolayı bir işte tereddüde düşmek" (et-tereddüt fi'lemr mine't-tehayyür) anlamına gelir. Böyle olan sanki "kör" biri gibi davranır.

21 Mayıs 2017 Pazar

23.Mü'minûn Suresi 1-11. Âyetler

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım

1 Doğrusu,1 gereği gibi inananlar2 gerçek kurtuluşa erecekler.3 
2 Onlar ki, ibadetlerinde derin bir ürperti ve tevazu4 içinde olurlar;
3 onlar ki, boş ve karalayıcı sözlerden yüz çevirirler;5
4 onlar ki, arınmak için gerekeni yaparlar;
5 onlar ki, iffetlerini korurlar; 
6 fakat kendi eşleri, yani meşru olarak sahip oldukları müstesna;6 zaten onlar (meşru eşleriyle paylaştıkları cinsellikten dolayı) kınanmazlar. 
7 Ama bu sınırın ötesine geçen kimseler, haddi aşmış olanlardır.
8 yine onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riayet ederler; 
9 ve onlar ki, ibadetleri üzerine titizlenirler.7
10 İşte onlar, (mutluluk yurduna) vâris olacak kimselerdir:
11 onlar ki, görkemli cennetlerin mirasçısı olacaklar,
8 onlar orada ebedi kalacaklar.9


Dipnotlar
1 Mazi fiilin başında gelen kad, ya bir beklentiye cevap ya da haksız bir ithamı red içindir. 
2 el-Mu'minûndaki belirlilik, anlama "gereği gibi" ifadesiyle yansıtılmıştır.
3 Lafzen: "kurtuluşa ermişlerdir". Kur'an'da örneğine çokça rastlanan dil kuralına göre gerçekleşmesi kesin olan bir olay hakkında, muhatabın inancını pekiştirmek için, geçmiş zaman kipi kullanılır. Sûrenin ilk âyeti "inananlar kurtuluşa erecekler" derken, sondan bir önceki 117. âyeti "inkârda ısrar edenler asla kurtuluşa eremeyecekler"der.
4 Salât, ekâme yardımcı fiili olmaksızın kullanıldığı bu bağlamda, "ibadet ve kulluk" vurgusuna sahiptir. (Bkz: 107:4, not. Ayrıca krş 8:35 ve 87:15, ilgili notlar.) "Baş eğmek, boyun bükmek" mânasındaki huşû'un hudû ile farkı şudur: İlki ses ve bakışta, ikincisi bedende tezahür eder (Mekâyîs). Fakat buna itiraz eden İbn Dureyd, huşû rukû ile açıklanmıştır (Cemhera). Esasen gönülden kopup gelen bir ürpertinin, insanın başını sonuna kadar eğmesidir. Buradaki salât genel manâsıyla "namaz"dır. Namazın başı kıyam, ortası rükû, sonu secdedir. Namazın bir rekâtının ana hattını oluşturan bu sürecin, kuru bir âyin olarak değil de, kalbî bir ürpertiye bağlı olarak süreç içinde gelişmesine huşu' denir. Sözün özü huşu: Akleden kalbin namazına bedenin katılmasıdır. 
5 Hem düşmanlarından gelen, hem de kendilerinden sâdır olan boş ve karalayıcı/yaralayıcı sözlerden... Lağv, amacı gerçekleştirmede herhangi bir işlev üstlenmeyen söz, tavır, eylem ve her şey. Kelime daha sonra Fussilet 26'da gerçtiği anlamıyla "çirkin ve karalayıcı" anlamını almıştır (Müfredât ve Mekâyîs). Mukâtil âyeti "Müşriklerin boş ve karalayıcı sözlerine aldırmazlar" şeklinde anlamıştır. 
6 Buradaki eve beyaniyye işlevi yükleyen Esed'in bu âyetin yorumuna ilişkin emeğe dayalı açıklamasını buraya alıyorum: "Çoğu müfessir bu ibârenin şüphe götürmez bir biçimde kadın kölelerle ilgili olduğu ve ev takısının da meşru seçeneklerden birine işaret için kullanıldığını ileri sürmüşlerdir. Bu geleneksel yorum, bizce, kadın kölelerle evlilik dışı cinsel ilişkinin meşruiyetini öngördüğü sürece doğru ve kabul eedilebilir gözükmemektedir: çünkü böyle bir öngörü ya da ön kabul Kur'an'ın kendisiyle çelişmektedir (4:3; 24, 25; 24:32). Üstelik sözü geçen yoruma karşı yapılabilecek tek itiraz da bu değildir. Çünkü Kur'an mü'minler terimiyle hem erkek hem de kadın mü'minleri kastetmekte; ezvÂc (eşler) terimi de hem erkek hem de kadın eşlere işaret etmektedir. Bunun içindir ki, mâ meleket eymanuhum ifadesinin "onların kadın köleleri" anlamına yorulması için ortada hiçbir neden yoktur. Öte yandan bu ifadeyle erkek ve kadın kölelerin birlikte kastedilmiş olması da söz konusu olmadığına göre, ifadenin hiçbir şekilde kölelerle ilgili olmadığı fakat Bakara sûresinin 24. âyetindeki gibi nikâh ya da evlilik yoluyla meşru olarak sahip oldukları kimseler anlamına geldiği aşikârdır." Bu konudaki açıklamalarımız için bkz: 4:24 ve 47:4, ilgili notlar).
7 En geniş anlamıyla: Allah'a karşı esas duruşlarını korurlar.
8 Kökenini Kehf 107'nin notunda dile getirdiğimiz el-firdevs, "İçerisinde her türden ağaç, özellikle üzüm bağları bulunan görkemli bahçe" anlamına gelir. Kur'an'da iki yerde geçer (diğeri 18:107). Fihâdaki dişil zamir eril bir kelime olan firdevsi (ç. ferâdîs) gösterdiğine göre, bu kelime "cennet" yerine kullanılmaktadır. Çevirimiz buna  dayanır. Sahih hadislerdeki kullanımdan, firdevsin cennetin en görkemli yeri/tepesi olduğu sonucu çıkmaktadır (Taberî). Bunun esas alınması durumunda, çeviri "cennetlerin en görkemli yerinin vârisi.." şeklinde olacaktır.
9 Sûrenin ilk pasajıyla Me'âric 22-35 arasındaki benzerlik dikkat çekicidir.  

20 Mayıs 2017 Cumartesi

22.Hac Sûresi 49-57. Âyetler

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım

49 (Ey Peygamber!) De ki: "Ey insanlar Şu bir gerçek ki, ben size gönderilmiş anlaşılır sözler söyleyen bir uyarıcıyım.72 
50 Ve işte (Allah'tan aldığım uyarı): İmanda sebat eden, o imanla uyumlu ıslah edici davranışlarda bulunan kimseleri sınırsız bir bağış beklemektedir.73
51 Ama âyetlerimizi etkisiz kılmak için çaba harcayanlara gelince: işte onlar, gözleri faltaşı gibi açacak dehşet bir ateşe duçar olacaklar.74
52 Hem senden önce kimi rasul ve nebi olarak göndermişsek,75 (sonuç almayı) umdukları her seferinde, şeytan mutlaka onun idealindeki amaca ilişkin beklentisine gölge düşürmeye çabalamıştır.76 Fakat Allah, şeytanın çabasını boşa çıkarır; dahası Allah, âyetlerini kendi içinde açık ve birbirlerini açıklayıcı kılar: zira (yalnızca) Allah'tır her şeyi bilen,77 her hükmünde tam isabet kaydeden.
53 (Allah'ın) şeytanın engel koyma çabasına (izin vermesi), yalnızca kalplerinde bir tür hastalık bulunan ve iç dünyaları kararmış olan kimseleri sınamak içindir.78 İşte bu tür zalimler, kesinlikle derin bir cepheleşme içindedirler.79
54 Yine (bunun bir nedeni) de, bilgi ve bilginin amacını kavrayanlar80 bu (mesajın) Rabbinden gelen hakikatin ta kendisi olduğunu anlasınlar diyedir. Bu sayede ona inanacaklar, nihayet kalpleri ona tam bir teslimeyetle yatışacaktır. Şu bir gerçek ki, Allah inanıp güvenen kimseleri dosdoğru bir yola yöneltir. 
55 İnkârda direnen kimseler ise, Son Saat kendilerini ansızın gelip buluncaya ya da (yaşama sevincinin) kökünü kurutan bir günün81 tarifsiz azabı kendilerine kavuşuncaya kadar, bu mesajın kaynağı hakkında82 kuşku duymaya devam edecekler.
56 Hâkimiyetin tamamı o gün, sadece Allah'a ait olacaktır. O onları yargılayıp aralarında hüküm verecektir. İşte bunun sonucunda iman eden ve o imanla uyumlu davranış sergileyen kimseler, her türlü nimetle dolu olan cennetlere yerleşecekler.
57 Ama inkârda inat eden ve Bizim âyetlerimizi yalanlayanlara gelince,
83 işte onların hakkı, onur kırıcı bir terkedilmişliğe mahkûm olmaktır.84

Dipnotlar:
72 Mubîn: "Bâtıni ve gizemli olmayan". Zımnen: Beni bir takım üstü kapalı ve esrarlı sözler söyleyen kâhinler, şamanlar, şairler ve hikâyecilerle, mesajımı da şifre ve bâtınî sırlarla dolu kehanet, ezoterik şiir ve mitolojiyle karıştırmayın. Kaynağı ve amacı hakikat olan bir mesajın kendisi de açık ve berraktır (mubin).
73 Mağfiretun ve kerimun'deki belirsizlik, çevireye "sınırsız" ve "tarifsiz" olarak yansımıştır.
74 Cahîm ile ilgili bkz: 73:12, not 13.
75 "Kaynağından hedefine doğru uzayıp giden" anlamına gelen risl kökünden türetilen rasul ile, "bir yerden bir yere intikal" anlamına gelen neb'e kökünden türetilen nebî arasındaki fark şöyle açıklanabilir: Her Peygamber vahyin kaynağına nisbetle nebî, vahyin hedefine nisbetle rasûldür. Klasik kelâmın vahyiden kopuk ön kabullerinin aksine, Kur'an açıkça şunu söyler: Her nebî aynı zamanda rasûl, her rasûl de aynı zamanda nebîdir. Nübüvvete ilişkin vahiy "Oku, yaratan Rabbin adına!" (96:1) ile başlayan ilk âyetler, risalete ilişkin ilk vahiy ise "Sen ey içine kapanan kişi! Kalk ve (insanları) uyar!" (74:1-2) âyetleridir. Kur'an'da genelikle Hz. Peygamberin şahsıyla ilgili hitaplar nebi, misyonuyla ilgili hitaplarda rasul kullanılırsa da, birbirlerinin yerine kullanıldığı da vakidir. 
76 Temmenni "takdir etmek" anlamına alınarak Allah'a isnat edilirse zımnî anlam "senden önceki her elçi için Allah'ın korumasına muhtaç şeytanın vesvesesine açık bir insan olarak (melek değil) göndermeyi takdir ettik" (Ebu Müslim'den Râzî). Temennâ ve umniyye, "Nihaî karar, kader, takdir, sonucu belirleyen ölçü" anlamına gelen el-menâ kökünden türetilmiştir. "Döl suyu"na meni denilmesi de bundandır. Temenna "idealindekine ulaşmak için beklenti içine girdi" anlamına gelir. Hem karşılığı olan, hem de karşılığı olmayan beklenti için kullanılır. Aynı şey umniye (ç. emaniy) için de geçerlidir. Hem "olabilirlik derecesi yüksek idealler hedefleyip o amaca ulaşma  umut ve arzusuna", hem de "ulaşmasına imkânsız sahte hedefler, ham hayaller kuruntular peşinde koşmaya" delâlet eder (Lisân ve Mekâyîs). Kur'an'da her iki anlamıyla da kullanılmıştır. Bu âyetten de açıkça anlaşılmaktadır ki, insanın ideallindeki nihâi amaca ilişkin umut ve beklentileri hedefinden saptırılabilir. İdeallerine ulaşma arzusu, insanı ahlâkî ilkelerden saptıran bir tutkuya dönüşmemelidir. Hayalindeki sonucun henüz gerçekleşmemiş güzelliği başını döndürüp, kendisini yoldan alıkoymamalıdır. 
77 Bu 'alim ismi "geleceğe yönelik ideal beklenti" ile alâkalıdır. Geleceğe ilişkin ideal beklentiler ve ütopik hayaller içine girenlere geleceği sadece Allah'ın bildiği hatırlatılmaktadır. 
78 "Kalplerinde hastalık bulunanlar" ile ilgili genel bir okuma için bkz: 74:31, not 24.
79 Lafzen: "derin bir kopuş.." Bu kopuşun sahibi, kendi kendine kıyan biridir (zâlim). Şikâkın "muhalefet, karşıtlık" anlamı göz önüne alındığında, "cepheleşme" en uygun karşılık gibi göründü. Kelimenin semantik seyri de bizi "kendisiyle ve Rabbiyle kavgalı olma" mânasına ulaştırır.
80 'İlmi çevirimiz için bkz: 21:74, not 74.
81 Akîm hem faili olarak "soy kurutan" hem de mef'ul olarak "soyu kurumuş" anlamına gelir. Yevmin akîm, "içerisinde mutluluk ve sevinçten eser kalmamış zaman" demektir (Râğıb).
82 Minhudaki zamir Allah'a ait olabileceği gibi, bir önceki âyetteki ennehudaki zamirin merciine de ait olabilir. İki tarafı da görecek şekilde gelmesi şöyle bir nükte içerir: mesajını inkâr Allah'ı inkâr anlamına gelir.
83 Burada çarpıcı olan iman ve sâlih amelin karşısına küfür ve tekzibin yerleştirilmesidir. Bu durumda sâlih amel, tasdikin zorunlu sonucu olup çıkmaktadır. 
84 Azâbın "terk etme, alıkoyma, engel olma" anlamı için bkz: 68:33, not 29.

19 Mayıs 2017 Cuma

20.Tâhâ Sûresi 115-127. Âyetler

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım


115 VE doğrusu Biz Âdem'e, her şeyden önce, talimatımıza (uygun bir fıtrat) nakşetmiştik;98 fakat o buna yabancılaştı;99 dolayısıyla Biz onu bu hususta kararlılık sahibi bulmadık.
116 Hani meleklere "Âdem(oğlu) için emre âmâde olun!"100 dediğimiz zaman, onların tümü hemen emre âmâde olmuştu; fakat sadece İblis101 yüz çevirmişti. 
117 Bunun üzerinen Biz de "Ey Âdem!" demiştik, "İşte bu, sana ve eşine tarifsiz102 bir düşmanlık beslemektedir; dolayısıyla, onun sizi has bahçeden çıkarma girişimlerine karşı çok dikkatli olun; yoksa bedbaht olursun!103 

118 Zira aklından çıkarma ki burada aç değilsin, açık değilsin; 
119 yine unutma ki burada ne susuzluk çekersin, ne de sıcağa maruz kalırsın!"
120 Hal böyleyken şeytan onu vehimlere sürükleyerek "Ey Âdem!" dedi, "Sana sonsuzluk ağacını ve sonu gelmez bir saltanatın (yolunu) göstereyim mi?"104
121 Derken o ikisi ondan yediler Bunun ardından kendi cinselliklerinin farkına vardılar ve başladılar has bahçenin yapraklarından topladıklarıyla üzerlerini örtmeye; sonuçta Âdem Rabbine karşı gelmiş ve huzurunu bozmuş oldu.105
122 Nihayet Rabbi onu seçip arındırdı. Dolayısıyla hem tevbesini kabul etti,106 hem de ona (sorumluluğunu ifa edecek) yolu göstererek 
123 dedi ki: "O makamdan hep birlikte birbirinize düşman olarak inin!107 Bundan böyle de, Benim katımdan size doğru yol bilgisi gelecektir: artık kim Benim gösterdiğim yolu izlerse, işte o ne sapacak ne de kendini yitirecektir.108

124 Fakat, kim de Benim uyarıcı mesajlarımdan109 yüz çevirirse, iyi bilsin ki onun hayat alanı daraldıkça daralacak110 ve Kıyamet Günü biz o kimseyi kör olarak kaldıracağız.

125 O kimse "Rabbim" diyecek, "Niçin beni kör olarak haşrettin; oysa ben daha önce gören biriydim?"
126 (Allah) "Evet, öyle!..."111 diyecek, "Sana Bizim âyetlerimiz ulaşmıştı, fakat sen onları unutmuştun; sonuçta bugün de sen unutulacaksın, hepsi bu!"
127 İşte Biz de, haddi aşan112 ve Rabbinin âyetlerine güvenip inanmayan kimseleri böyle cezalandırırız;113 hele bir de âhiret azabı var ki, o çok daha şiddetli ve çok daha kalıcıdır.



Dipnotlar
98 A'râf 11'den de açıkça anlaşılacağı gibi Kur'an'ın tamamında Âdem'in kısası Âdemoğlu'nun kıssasıdır. (Âyetin notuna bkz.) Burada tüm insanları içine alan bir fıtrat sözleşmesinin dile getirildiği hatırlatılmaktadır: "Onlar ki Allah'a verdikleri söze sadâkat gösterirler ve fıtrat sözleşmesini ihlal etmezler (13:20). Metinde ki ilâ edatı, "söz aldık" anlamına gelen 'ahidnâ'ya düz anlam  verilmesini güçleştirmektedir ("Âdem'e söz aldık"?). İlâ edatı hedeflenen zaman ve mekânın nihayetine delâlet eder (İtkân II, 161). Burada, insanoğlunun yaratılış amacını gerçekleştirecek kıvama getirildiği ifade edilmektedir. Başka âyetlerde tasvir edilen 'üflenen ruh' ile beşerlikten insanlığa geçiş, Allah-insan arasında zımnî bir sözleşme (misak, ahd) olarak nitelendirilir (Bkz: 15:29; 38:72). Parazatez içi açıklamamız bu mülahazalara dayanmaktadır.
99 Nesiye, "o söyleneni unuttu" ya da mecazen "sırt çevirdi, tanımazdan geldi" anlamına gelir. Nisyan, "insanın kendi muhafazasına emanet edilmiş bir şeyi terk etmesidir". Bu, akıl zafiyetinden  olabileceği gibi, aldırmazlıktan ya da kasıt sonucu da olabilir (Bkz: özellikle bu âyet bağlamında sözcüğü ele alan Râğıb). Doğaldır ki, insanın kendi özüne yerleştirilmiş olan fiilî bir sözleşmeyi (ahd misak, fıtrat) unutmasının en doğru karşılığı "kişinin kendisine yabancılaşmasıdır"dır.
100 Secde'nin yorumu ve Âdem'i "Adem(oğlu) olarak çevirmemizin gerekçesi için bkz: 7:11, notlar 6 ve 7. 
101 Allah ile ilişkisi anlatılırken İblis, insan ile ilişkisi anlatılırken şeytan olarak anılır (Bkz: 81:25, not 21). Altı yerde anlatılan bu kıssa "Atalar da yanılır" iması taşır.
102 Aduvvun belirsiz kullanılmasının anlama teksÎr olarak yansıması (Bkz: İtkân II, 292).
103 Âyette hitap Âdem ve eşine yönelik başladığı halde, son cümlede sadece Âdem'e yönelereke biter. Metnin bu yapısı, İsrâillî rivayetlere dayanan Havva'nın Âdem'i ayarttığını yaygın kanaatinin tam tersini verir. 
104 Şeytanın ebedileşme ve mükemmelleşme tuzağına düşürmek için kullandığı farklı bir söylem de şudur:"iki melek (gibi) olursunuz ya da ölümsüzleşirsiniz" (7:20).
105 Ğavâ, "bâtıl inançtan kaynaklanan cehalet" anlamına gelen el-ğayyu kökünden türetilmiştir. Kelimeye "kaybetti, kendini yitirdi, günah işledi" anlamları yanında, "hayat düzenini bozdu" (fesede 'ayşuhu) anlamı da verilmiştir (Râğıb).
106 Dünyanın Âdem(oğlu) için bir sürgün yeri olduğu türünden söylemleri Kur'an desteklemez. Zira Allah, Âdem'in tevbesini kabul ettikten sonra, tevbesinin ödülü olarak ona yeryüzünü inşa sorumluluğunu vermiştir.
107 Âdem ve Havva'nın şahsında tüm insan soyuna bir hitaptır (Zemahşerî). Ebu müslim'e göre bu tesniye zamiri Âdem ve Havva'nın şahsında her iki türün tamamına yöneliktir (Nkl:Râzî).
108 Yeşkânın muhtemel anlamaları hakkında bir çıklama için 121'in ilgili notunu bkz. Bu pasajın ana fikri şudur: Âdem de şeytan da Allah'a asi oldu. Âdem'i adam eden hatasını itiraf etmesi, İblis'i şeytan eden de hatasını savunmasıdır.
109 Buradaki zikrden amaç vahiydir. Çünkü zikrî tamlamasında zikr tamlanan olarak gelmiştir. Üstelik bağlam da "İlâhi mesaj"la ilgilidir.
110 Ma'îşeten danken sadece ekonomik daralmayı değil, aynı zaman ve mekân başta olmak üzere hayatın her alanındaki daralmayı ifade eder. Kur'an'ın amaçları göz önüne alındığında, burada maddi alandan çok mânevi alanın kastedildiği açıktır.
111 Kezalike zarfının farlı bir kullanımı için Kehf sûresinin 91. âyetine bakınız.
112 Lafzen: israf eden, haddi aşan kimseler.." Esrafenin türetildiği kök olan es-seref, "isanın herhahgi bir eyleminde aşırı gitmesi, haddi aşması" mânasına gelir (Râğıb). Burada dile getirilen israf, kuşku yok ki 39:53'te geçen "Ey hadlerini aşıp kendilerini israf eden kullarım, Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz!" ibâresinde geçenle aynı çağrışıma sahiptir.
113 İmanın ahlâkî karşılığı olan "güven" için bkz: 9:61, not 75.

17 Mayıs 2017 Çarşamba

16.Nahl Sûresi 41-42. Âyetler

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım

41 Beri yandan, uğradıkları zulmün ardından Allah yolunda hicret edenlere gelince:46 kesinlikle onları dünyada güzel bir konuma yerleştireceğiz, fakat öte dünyadaki karşılıkları çok daha büyük olacaktır. (İnkârcılar) keşke kavrayabilselerdi 42 eza ve cefaya karşı direnen ve sadece Rablerine dayanan kimseleri (bekleyen bu güzellikleri)...

Dipnotlar

46 Burada kastedilen Habeşistan'a hicret olabileceği gibi, sonradan adı Medine olarak değişecek olan Yesrib'e hicret de olabilir. Sûrenin hicretten iki yıl önce indirildiği kabul edilecek olursa, bu dönemde bir çok mü'min Yesrip'e göç etmişti. Muhtemelen hicretin özel anlamıyla kullanıldığı ilk yer burasıdır. Hicret imkânların tükendiği yerden imkânların yeniden üretileceği yere göç etmek, giderken de çıkarıldığın Mekke'yi yüreğinde götürmektir.

13.Ra'd Sûresi 12-18. Âyetler


Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım

12 Size korku ve ümidi (birlikte) yaşatmak için şimşeği gösterip yağmur yüklü bulutları sevk eden O'dur.23
13 Gök gürültüsü sınırsız bir övgüyle O'nun yüce kudretini dillendirmekte, melekler ise bunu derin bir tazim ve saygıdan dolayı yapmaktadır; dahası O, yıldırımları gönderip dilediğini ona hedef kılmaktadır; onlar ise, istediğini ustalık ve ince bir planla gerçekleştirmekte mahir olduğunu bildikleri hâlde, hâlâ Allah hakkında tartışmaktadırlar.
14 Mutlak hakikati gözeten gerçek bir dua, yalnızca O'na yönelik olmalıdır.
24 O'dan başka yalvarıp yakardıkları varlıklar, hiçbir şekilde taleplerine karşılık veremezler. (Onların durumu), tıpkı ellerini suya doğru açıp da ağzına (suyun) ulaşmasını bekleyen kimse (gibidir); bu durumda o asla suya kavuşamayacaktır.25 Kâfirlerin duası, başka değil, sadece tarifsiz bir sapıştan ibarettir.
15 Göklerde ve yerde olan her varlık, onların sabahtan akşama (ilâhi yasaya bağlı olarak değişip duran) gölgeleri de dahil, ister istemez Allah'a secde ederler.
26
16 Onlara: "Gökleri ve yerin Rabbi kimdir?" diye sor ve "Allah'tır" cevabını ver!
(Şimdi de) de ki: " Ne yani, şimdi siz Allah'ı bırakıp da kendilerine bile bir yarar sağlayamayan ve muhtemel bir zararı önleyemeyen varlıkları yâr ve yardımcı mı atadınız?" ilave et: "Hiç görenle görmeyen bir olur mu? Ya da, karanlıklarla (bir ışık kaynağına sahip olan) aydınlık nasıl bir tutulabilir? Yoksa onlar Allah'a O'nun yarattığı gibi yaratan ortaklar tesbit ettiler de, bu yaratış kendilerine (Allah'ın yaratışından) ayırt edilemeyecek kadar benzer mi göründü?"
De ki: "Her şeyin yaratıcısı yalnızca Allah'tır: zira tüm varlığa boyun eğdirecek olan mutlak otorite sahibi biricik güç sadece O'dur."
17 O, gökten su indirdi. Bu sayede vadiler hacimleri kadar suyla dolup taştı. Derken akıntı, (yüzeyde biriken ne kadar) köpüklü tortu ve atık varsa alıp götürdü. Bir tür takı ya da alet yapmak amacıyla potada eritilen (metalin hasını, yüzeyine çıkan) köpüklü posadan arındırma işlemi gibi...
İşte Allah hak ile bâtılı bu misalle açıklar. Artık bakılır: eğer köpüklü tortuysa sonuçta atılır gider, fakat eğer insanlığın yararına bir şeyse yerli yerinde durur.
27 
İşte Allah böylesi misalleri veriyor.
18 Rablerinin çağrısına güzel bir biçimde karşılık verenlere daha güzeli var. O'nu karşılıksız bırakan kimselere gelince:28 eğer ki yeryüzündeki her şey onların olsaydı ve bir o kadarına daha sahip olsalardı, (O gün düştükleri durumdan) kurtulmak için, hiç tereddütsüz hepsini verirlerdi. İşte, hesapların en kötüsü onları beklemektedir ve onların meskeni cehennemdir: o ne kötü bir son duraktır.


Dipnotlar:

23 Hayatın yasası budur: "Zorlukla beraber tarifsiz bir kolaylık vardır" (94:5).
24 Dua kulun Allah karşısındaki klas duruşudur. Âyetteki el-Hakk hem bâtılın zıddı olan hakikate hem de hakikatin kaynağı olan Allah'a delâlet eder (Krş: Zemahşerî). Biz bu ikisini de gören bir anlamı tercih ettik.
25 Allah'tan başkasına yalvarıp yakarmak, sudan su istemeye benzetiliyor. Bu muhteşem teşbih, Fâtiha 4.'ün tefsiri mahiyetindedir.
26 Zımnen: Gölgesine bile söz geçiremeyen insanın Allah'tan bağımsız bir hayat iddiası gülünçtür. Allah'ın yasasına boyun eğme bağlamında eşya ve gölgesi metaforunun kullanıldığı Nahl 48. âyet, bu ifadenin meali niteliğindedir. Parantez içi ilavemizin gerekçesi de budur.
27 Zımnen: Allah seni hayatın imtihan potasında eritmeyi murad etti ey insanoğlu! Gözden çıkarılmamak istiyorsan, cürufa değil cevhere çıkmaya bak.
Bu âyetteki mâdenin ceherini curufundan ayırma tasviri, ilk defa dünyada 1911 yılında keşfedilip uygulanmaya başlanan ve adına "flotasyon" denilen yönteme de yorulabilir. Bu yönteme göre, toz haline getirilen mâden, su dolu bir havuzda köpük yapıcı maddelerle karıştırılır. Bu işlemle curufundan ayrılan mâdenin cevheri kalır. Ne var ki bu türden "bilimsel tefsir" yöntemine giren yorumlar bir yere kadar açıklayıcı olsa da, vahyin maksadını ifade etmez, Zira âyetin ana maksadı siyak ve sibakının da gösterdiği gibi Allah'a kullukta ihlas ve tevhiddir. Metalurji alanına dair bilgi vermek, vahyin esas maksatları arasında yer almaz.
28 15. âyette dua eden insan, icâbet eden Allah'tı. Burada ise davet eden Allah, icÂbeti istenen insandır. Bu da gösteriyor ki dua Allah-insan ilişkisinde çift boyutlu bir özelliğe sahiptir. İbadet insanın Allah'a duası vahiy Allah'ın insana 'duası'dır.


15 Mayıs 2017 Pazartesi

11.Hûd Sûresi 12-14. Âyetler

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım

12 Ve Sen (Ey Nebî!) Onlar "Onun üzerine bir hazine indirilmeli değil miydi?" ya da "Onunla birlikte bir de melek gelseydi (ya)!" diyorlar diye için daralacak, belki de bu yüzden sana indirilen kimi vahyi terk edeceksin!20
Unutmaki sen sadece, kendini uyarmaya adamış birisin! Allah ise, her şeyi en ideal mânada koruyan bir otoritedir.21
13 Yoksa "onu o uydurdu" mu diyorlar? 
De ki: "Madem öyle, eğer dürüstseniz haydi Allah dışında gücünüzün yetip elinizin erdiği herkesi yardıma çağırın; siz de onun seviyesinde 'uydurulmuş'(!)22 on sûre getirin de (görelim)!23 
14 Fakat, eğer onlar sizin çağrınıza cevap veremezlerse; o zaman bilin ki (Kur'an vahyi) yalnızca Allah'ın ilmiyle indirilmiştir; 
yine (bilin ki) O'ndan başka ilâh yoktur; 
Değil mi ki, artık sizin O'na kayıtsız şartsız teslim olmanız gerekir?

Dipnotlar
20 Fe elaalleke, bir "ihtimali" ifade eden İlâhi bir eleştiridir. Bu, "kimi vahiylerin terk edilme" ihtimalidir. Nebi'ye Vekîl olanın kedisi değil Allah olduğu söylenerek bu ihtimal ortadan kaldırılmıştır. Hz Peygamber'in göğsünü daraltan ve saçlarını ağartan, yalnızca kendi başına karşılamaktan âciz olduğu Mekkelilerin mucize talepleri değildir. Aksine, geçmişte mucize talep eden tüm inkârcı toplumların gelen mucizeye rağmen iman etmediklerini, bunun sonucunda da geriye dönüşü mümkün olmayan bir helâk sürecine mahkûm olduklarının biliyor olmasıdır. Söz konusu toplumların helâki, bir film şeridi gibi bu sûrede de aktarılacaktır. Bu örneklerin tamamında da süreç aynıdır:
Peygamber gönderilir. Toplum mesajı inkâr ederek mucize ister. Mucize verilir ve toplum mucizeyi yalanlar. İlâhî ceza geri alınmaz bir biçimde  kesinleşir ve infaz süreci başlar. Bu arada ahlâkî kokuşma toplumu ayakta tutan tüm unsurları yok ederek ölümcül bir hastalık gibi sosyal bünyeyi çepeçevre kuşatır. Çöküş kaçınılmaz olur. En sonunda toplum yeryüzünden silinip gider. İşte Hz Peygamber'in içini daraltan Mekke İnkârcılarının da kendilerini bu geriye dönülmez helâk sürecine sokacak sorular sormaya başlamalarıdır. Böyle başlayan bir sürecin feci sonunu bilmek, Resulullah'ı tedirgin etmektedir.
21 Zımnen: Vekil değil nezîr ol! Allah adına taahhüt altına girme, görevini yap! Bu sana yeter.
22 İnkârcı muhataplara nükteli bir meydan okuma. Parantezli ünlem, kelimede içkin olan ince ironiye işaret eder.
23 Bakara 23-24 ve Yûnus 38'de bu meydan okuma mutlak olarak herhangi bir sûre içindir. Buradaysa "on sûre getirin" şeklinde yer almaktadır. Bu, bazı müfessirleri Yûnus sûresinin Hûd'dan sonra indiğini sonucuna götürmüştür (İbn Atıyye). Menâr sahibi bu meydan okuyuşun kıssalar için geçerli olduğunu söyler.




Hûd Sûresi 9-19. âyetler. Bayraktar Bayraklı Tefsir Dersi


71-Hud Suresi 1-24 / Mustafa İslamoğlu - Tefsir Dersleri











14 Mayıs 2017 Pazar

10. Yûnus Sûresi 108-109. Âyetler

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım

108 (Ey Nebî)! De ki: 
"Ey insanlık ailesi! 
İşte size Rabbinizden hakikatin ta kendisi gelmiştir! 
Artık kim doğru yolu tercih ederse, hiç şüphesiz o bu tercihi kendisi için yapmış olacaktır; 
kim de (yoldan) saparsa, hiç şüphesiz onun sapma tercihi kendi aleyhine olacaktır: 
ama ben, tercihinize karşı sizi savunan biri değilim!"
109 İmdi (ey Nebî): 
Sana indirileni izle ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret! 
Zira hüküm verenlerin en hayırlısı O'dur.


Yûnus Sûresi 105-109. Âyetler Tefsiri Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı.





13 Mayıs 2017 Cumartesi

8. Enfâl Sûresi 72-75. Âyetler

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım

72 İmanda sebat eden, zulüm diyarından göç eden, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla çaba gösteren ve onlara kucak açıp yardım edenlere gelince: İşte bunlar birbirlerinin (gerçek) velisidirler. Ama iman etmiş fakat zulüm diyarından göç etmemiş kimselerin, göç edinceye kadar korunup gözetilmeleri konusunda size hiçbir sorumluluk düşmez. Şu var ki, eğer dinî baskıya karşı sizden yardım isterlerse, bu durumda size düşen yardım etmektir; yeter ki kendileriyle aranızda anlaşma bulunan bir topluluğa karşı olmasın: çünkü Allah yaptıklarınızın tümünü görmektedir.76 
73 Nitekim, küfre saplananlar (da) birbirleriyle dayanışma içindedirler. Ancak, siz de böyle yapmadıkça yeryüzünde zorbalık ve büyük bir baskı hâkim olacaktır.
74 Hani o imanda sebat eden, zulüm diyarından göç eden, Allah yolunda var gücüyle çaba gösteren ve onlara kucak açıp yardım edenler var ya: onlar gerçek birer mü'mindirler: Onları, engin bir bağış ve görkemli bir rızık beklemektedir.
75 Ve daha sonra inanıp zulüm diyarından göç edecek ve sizinle birlikte Allah yolunda üstün gayret  gösterecek kimselere gelince: İşte onlar da sizdendirler; bir de Allah'ın yasası uyarınca, akrabalık bağına sahip olanlar (bu şartlara da uyarsa) birbirlerine daha bir yakın hâle gelirler. Hiç kuşku yok ki Allah, her şeyi en ince detayına varana dek bilir.

Dipnotlar

76 Hicreti teşvik eden bu âyeti, Mekkeli Müslümanların can güvenliği üzerinde hassasiyetle duran 48:25'le birlikte mütalaa etmek gerekir.


Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı Enfâl Suresi 72-73. Âyetler Tefsir Dersi



Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı Enfâl Suresi 74-75. Âyetler Tefsir Dersi.





12 Mayıs 2017 Cuma

7.A'râf Sûresi 94-102. Âyetler

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım


94 Biz hiçbir ülkeye bir peygamber göndermemişizdir ki, (zamanında) oranın halkını belki (Allah'a) boyun eğerler diye şiddetli zorluk ve darklıkla76 sınanamış olalım. 
95 Sonra (o) kötü durumu güzelliğe çevirmişizdir de, refaha kavuşup şımarmışlar ve "(Bir zamanlar) atalarımız da sıkıntılı ve sevinçli günler yaşamışmış" demişlerdir.77 İşte bunun üzerine biz de onları, olup bitenin farkına dahi varmadan ansızın yakalayıvermişizdir.
96 Oysa, eğer bu ülkelerin insanları inansalar78 ve sorumlu hareket etselerdi, onlara göklerin ve yerin bereketini ardına kadar açardık, fakat yalanladılar. Bunun üzerine biz de yaptıklarından dolayı onları kıskıvrak yakaladık.79 
97 Şu hâlde bu ülkelerin insanları, azabımızın gece vakti onlar uykudayken ansızın gelip çatmayacağından emin miydiler? 
98 Ya da, (söz konusu) ülkelerin insanları azabımızın gündüz gözüyle onlar (hayat) oyununu oynarken gelip çatmayacağından emin miydiler?80 
99 Yani onlar, Allah'ın entrikayla alt edilemeyen düzenine karşı güvencede miydiler?81 Doğrusu, Allah'ın entrikayla alt edilemeyen düzenine karşı, sadece hüsrana uğrayıp tükenmiş bir toplum kendisinin güvencede olduğunu sanır.
100 Artık önce gelip geçmiş (uygarlıkların) ardından yeryüzünün (medeniyet) mirasına konanlar için şu gerçek ortaya çıkmış olmuyor mu: Eğer istersek, günahları yüzünden onları da hedefe koyabiliriz; üstelik kalplerine mühür basarız da onlar artık (gerçeği) işitmez olurlar.
101 Sana kıssalarını naklettiğimiz bu ülkeler... Doğrusu bütün bunlara kendi içlerinden elçiler hakikatin apaçık belgelerini getirdiler, fakat onlar, bir kez yalanlamış bulundukları için bir daha iman edemediler: İşte Allah inkârcıların kalplerini böyle mühürler.82
102 Ve biz onların çoğunu (fıtrat) sözleşmesine sadık bulmadık;83 aksine onların çoğunu yoldan sapmış bulduk.

Dipnotlar:
76 Bu iki kavram arasındaki fark için bkz: 6:42, not 31.
77 Bununla Allah'ın hayata müdahil olmadığını; iyilik ve kötülüğün, darlık ve bolluğun, felaket ve saadetin Allah'tan  bağımsız, periyotlar hâlinde ya da tesadüfen gerçekleştiğini ima etmişlerdir. Ya da bütün bunların atalarının başına geldiğini, fakat kendi başlarına gelmeyeceğini zannetmişlerdir (Bkz: 45:24). Bu zan onları gaflete sürüklemiş, ve kendi kendilerine kurdukları tuzak tarafından gafil avlanmışlardır.
78 Zımnen: daima insanın hayrını isteyen ve bu amaçla elçi gönderen Allah'a güvenip inansalardı...
79 Bu âyetin, dinamik kadere bağlı insan davranışlarıyla statik kadere bağlı tabiat davranışları arasındaki görünmez irtibata bir atıf olduğu açık. Şüphesiz bu 99. âyette ifade edilen ilâhî tasarımın bir sonucudur. 
80 97 ve 98. âyetler sürenin başındaki 4. âyetin açılımı niteliğindedir.
81 Mekr, aslında "entrika, tuzak" mânasına gelir. Hiç şüphesiz bu tuzaklar insanın Allah'a değil kendi aklına karşı kurduğu tuzaklardır (Bkz: 71:22, not 11). Allah için kullanıldığında "tuzak bozmayı" ifade eder.
82 "Mühürler" anlamına gelen yatbu'u fiili, "karakter" anlamına gelen tabiatla aynı köktendir. Buradan yola çıkarak, Üstad Elmalılı gibi bu cümleye "Allah küfrü onların karakteri kılar" anlamını vermek mümkündür. Bu, "Allah kalpleri nasıl mühürler?" sorusununda cevabıdır.
83 İman etme, sadece bir sözleşme tazelemedir. Asıl sözleşme fıtrat sözleşmesidir ki bu insanın saf doğası, bozulmamış karakteridir. İnsan kendi saf doğasına ihanet etmeden inkârda ısrar demez.

11 Mayıs 2017 Perşembe

6.En'âm Sûresi 161-165. Âyetler

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım

161 De ki: "Kuşku yok ki, Rabbim beni dosdoğru bir yola yöneltti; (Allah-insan arasında) her türlü aracı inancını reddeden ve Allah'tan başkasına ilâhlık yakıştırmayan İbrahim Milleti'ne."

162 De ki: "Benim tüm istek ve arzum,139 bütün ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir!140 

163 Uluhiyettinde O'nun ortağı yoktur: Ben işte bu tevhid ile emrolundum; ve ben varlığını kayıtsız şartsız Allah'a teslim edenlerin öncüsüyüm!

164 De ki: "O her bir şeyin Rabbi iken, şimdi ben Allah'tan başka bir Rab mi arayacağım?"
İnsanların işledikleri kötülükler yalnızca kendilerini bağlar; zira hiç  kimse bir başkasının sorumluluğunu taşımaz.
141 Sonunda hepiniz Rabbinize döneceksiniz; işte o zaman O, ihtilafa düştüğünüz hakikatlerin içyüzünü size tek tek bildirecektir.

165 Çünkü O, sizi yeryüzüne mirasçı kılmış ve bahşettiği nimetlerle sizi sınamak için bir kısmınızı diğerlerinizden derecelerle üstün kılmıştır.
Kuşkusuz Rabbin karşılık vermede çok seridir: Fakat, bununla birlikte O gerçekten tarifsiz bir bağışlayıcı, eşsiz bir merhamet kaynağıdır.




Dipnotlar
139 Lafzen: "salâtım". Burada salâtın "dua, istek, destek istemek-destek vermek" gibi kök anlamlarına bir atıf (Bkz 5:12 ve 87:15, notlar 20 ve 15.Krş: Zâdu'l Mesîr, 2:3'ün tefsiri).
140 Nusuk özelde "kurban" için kullanılsa da genelde tüm ibadetleri ifade eder (Bkz: 2:200, not 336 ve 22:34; not 50). Bu âyet, Kur'an'ın mü'minlerine talim ettirdiği anddır. İnsanı Allah en güzel kıvamda' yaratmış, kıvamını bulması için üstün yetilerle donatarak yolun başına bırakmıştır. Böylece insanı kendi kendisine emanet etmiştir. Eğer insan emanete sadâkat göstermek istiyorsa, kendisini Allah'a adayacaktır. Zira insanın kendisini armağan edeceği ve aldanmayacağı tek kapı Allah'ın kapısıdır. Allah dışındaki bir kapıya adanış bin aldanıştır. Zira insana 'değerini' yalnızca Allah verir. Bu yüzden kendisini Allah'a armağan edene fiyat biçilemez. Fiyat biçilenin ise değeri olmaz. Onu alan da çıkar, satan da. Bu âyet muhatabına bu hakikati tebliği eder.
141 Vizrîn, mânevi yüke delâlet ettiği yerlerde "sorumluluk" anlamı için bkz: 20:87, not 68.

10 Mayıs 2017 Çarşamba

6.En'âm Sûresi 56-67. Âyetler

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım

56 De ki: "Ben, Allah'ı bırakıp yalvardığınız şeylere kulluk etmekten men olundum."46
De ki: "Sizin keyfinize uymam! (Eğer uysaydım), asıl47 o zaman sapıtmış olurdum ve doğru yolda yürüyenlerden olmazdım!" 
57 De ki: "Çünkü ben Rabbimden gelen açık bir delile dayanmaktayım; ve siz bu tavranızla onu da yalanlamış bulunuyorsunuz;  sizin acele gerçekleşmesini istediğiniz şey (de) benim elimde değil. Hüküm yalnızca Allah'a aittir. O, hakikati haber verecektir; zira (hak ile bâtıl arasında) en iyi hükmü O verir."
58 De ki: "Eğer acele gerçeklemesini ısrarla istediğiniz şey benim elimde olsaydı, benimle sizin aranızda hüküm gerçekleşmiş olurdu. Ama Allah kimin zalim olduğunu daha iyi bilir.
59 Zira gaybın anahtarları48 yalnızca O'nun katındadır; onu başkası değil, yalnızca O bilir.
O, karada ve denizde olan-biten her şeyi bilir; hiçbir yaprak düşmez ki o bunu bilmesin; yerin derinliklerinde bir tek tohum, yaş-kuru
49 hiçbir şey yoktur ki O'nun apaçık yasasına dahil olmasın.50
60 Nitekim, geceleyin sizi ölü (gibi) yapan ve gündüzün neler işlediğinizi bilen O'dur. Sonra tayin edilen ömrü yaşamak üzere, sizi her gün hayata O geri döndürür.51 En sonunda dönüşünüz O'nadır ve nihayet yaptığınız her bir şeyi size bildirecektir.
61 Çünkü kulları üzerinde mutlak otorite sahibi olan yalnızca O'dur.52
İçinizden birine ölüm gelip de elçilerimiz onun canını alıncaya dek size koruyucular gönderir ve bunlar hiçbir şeyi gözden kaçırmazlar. 62 Sonunda onlar gerçek sahipleri olan Allah'a teslim edilirler: İşte mutlak hüküm yalnızca O'nundur; ve O hesabı en seri görendir.
63 De ki: "Siz, ta yüreğinizden 'eğer O bizi bu (musibet)ten kurtarırsa kesinlikle şükredenlerden olacağız' diye dua ettiğinizde, karanın ve denizin görünmez tehlikelerinden sizi kurtaracak olan biri var mı?"
64 De ki: "Sizi ondan ve diğer tüm sıkıntılardan kurtaracak olan yalnızca Allah'tır; ama hâlâ Allah'tan başkasına ilâhlık yakıştırmayı sürdürüyorsunuz."
65 De ki: "Size üstünüzden ya da ayaklarınızın altından azap gönderme ya da sizi birbirinize düşürüp paramparça bir toplum hâline getirme gücü yalnızca O'nundur."
53
Bak, iyice kavrasınlar diye mesajlarımızı çok boyutlu dile getiriyoruz!
66 O hakikatin ta kendisi olduğu hâlde, senin hitap ettiğin toplum bunu yalanlıyor.
De ki: "Ben size vekalet etmekle yükümlü değilim."54 67 Her haberin bir gerçekleşme süreci vardır; zaman gelecek, (bunu) siz de öğreneceksiniz.55

Dipnotlar
46 Zımnen: dua kulluk, kulluk duadır (Krş 40:60, not 43)
47 Sadece fiillerin başında gelen kad edatı, mazi fiilin başında bu ve buna benzer bir bağlamda geldiğinde bir beklentiye cevap olmanın yanında, haksız bir ithamı inkâr ve itham sahibine iade vurgularını da taşır. Burada ve özellikle izen ile birlikte kullanıldığı yerlerde  "asıl" anlamını vermek isabetli görünüyor. Kur'an söyleminin genelinde gördüğümüz üslûptaki  olağanüstü nezaketin bir sonucu olarak, "sapıtma" ithamının söyleyenin şahsı yerine, onun çağırdığı sapıklığa iade edildiğini görüyoruz.
48 Mefâtîh ile ilgili bkz: 28:76, not 87.
49 "Net-brüt" diye de anlaşılabilir. Zımnen: Her şey O'nun yasasına dahildir. 
50 Lafzen: "kitapta", Buradaki kitâb ile, Allah'ın ilmi ya da Korunmuş Levha'nın (Levh-i Mahfuz) kastedildiği söylenmiştir (Taberî). Fakat "apaçık" vasfını taşıdığı göz önüne alınırsa, bu yorumların isabetli olmadığı sonucuna varılır (38. âyetin notuna bkz).
51 Krş: 78: 9-11, not 8.
52 Krş: Âyet 18.
53 İlki doğal felaketlere, ikincisi sosyal felaketlere işaret eder.
54 Vekîl, "birinin avukatlığını yapan" veya "onun yapması gerekenleri onun yerine kendisi yapan kimse" anlamındadır. Vekîl ismi her geldiği yerde Nebi'den nefyedilir ve Allah'a hasredilir. Bu türden her âyet sorumluluğun devredilemezliğini ifade eder.
55 Zımnen ..fakat iş işten geçmiş olacak.