Sayfalar

21 Mayıs 2017 Pazar

23.Mü'minûn Suresi 1-11. Âyetler

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım

1 Doğrusu,1 gereği gibi inananlar2 gerçek kurtuluşa erecekler.3 
2 Onlar ki, ibadetlerinde derin bir ürperti ve tevazu4 içinde olurlar;
3 onlar ki, boş ve karalayıcı sözlerden yüz çevirirler;5
4 onlar ki, arınmak için gerekeni yaparlar;
5 onlar ki, iffetlerini korurlar; 
6 fakat kendi eşleri, yani meşru olarak sahip oldukları müstesna;6 zaten onlar (meşru eşleriyle paylaştıkları cinsellikten dolayı) kınanmazlar. 
7 Ama bu sınırın ötesine geçen kimseler, haddi aşmış olanlardır.
8 yine onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riayet ederler; 
9 ve onlar ki, ibadetleri üzerine titizlenirler.7
10 İşte onlar, (mutluluk yurduna) vâris olacak kimselerdir:
11 onlar ki, görkemli cennetlerin mirasçısı olacaklar,
8 onlar orada ebedi kalacaklar.9


Dipnotlar
1 Mazi fiilin başında gelen kad, ya bir beklentiye cevap ya da haksız bir ithamı red içindir. 
2 el-Mu'minûndaki belirlilik, anlama "gereği gibi" ifadesiyle yansıtılmıştır.
3 Lafzen: "kurtuluşa ermişlerdir". Kur'an'da örneğine çokça rastlanan dil kuralına göre gerçekleşmesi kesin olan bir olay hakkında, muhatabın inancını pekiştirmek için, geçmiş zaman kipi kullanılır. Sûrenin ilk âyeti "inananlar kurtuluşa erecekler" derken, sondan bir önceki 117. âyeti "inkârda ısrar edenler asla kurtuluşa eremeyecekler"der.
4 Salât, ekâme yardımcı fiili olmaksızın kullanıldığı bu bağlamda, "ibadet ve kulluk" vurgusuna sahiptir. (Bkz: 107:4, not. Ayrıca krş 8:35 ve 87:15, ilgili notlar.) "Baş eğmek, boyun bükmek" mânasındaki huşû'un hudû ile farkı şudur: İlki ses ve bakışta, ikincisi bedende tezahür eder (Mekâyîs). Fakat buna itiraz eden İbn Dureyd, huşû rukû ile açıklanmıştır (Cemhera). Esasen gönülden kopup gelen bir ürpertinin, insanın başını sonuna kadar eğmesidir. Buradaki salât genel manâsıyla "namaz"dır. Namazın başı kıyam, ortası rükû, sonu secdedir. Namazın bir rekâtının ana hattını oluşturan bu sürecin, kuru bir âyin olarak değil de, kalbî bir ürpertiye bağlı olarak süreç içinde gelişmesine huşu' denir. Sözün özü huşu: Akleden kalbin namazına bedenin katılmasıdır. 
5 Hem düşmanlarından gelen, hem de kendilerinden sâdır olan boş ve karalayıcı/yaralayıcı sözlerden... Lağv, amacı gerçekleştirmede herhangi bir işlev üstlenmeyen söz, tavır, eylem ve her şey. Kelime daha sonra Fussilet 26'da gerçtiği anlamıyla "çirkin ve karalayıcı" anlamını almıştır (Müfredât ve Mekâyîs). Mukâtil âyeti "Müşriklerin boş ve karalayıcı sözlerine aldırmazlar" şeklinde anlamıştır. 
6 Buradaki eve beyaniyye işlevi yükleyen Esed'in bu âyetin yorumuna ilişkin emeğe dayalı açıklamasını buraya alıyorum: "Çoğu müfessir bu ibârenin şüphe götürmez bir biçimde kadın kölelerle ilgili olduğu ve ev takısının da meşru seçeneklerden birine işaret için kullanıldığını ileri sürmüşlerdir. Bu geleneksel yorum, bizce, kadın kölelerle evlilik dışı cinsel ilişkinin meşruiyetini öngördüğü sürece doğru ve kabul eedilebilir gözükmemektedir: çünkü böyle bir öngörü ya da ön kabul Kur'an'ın kendisiyle çelişmektedir (4:3; 24, 25; 24:32). Üstelik sözü geçen yoruma karşı yapılabilecek tek itiraz da bu değildir. Çünkü Kur'an mü'minler terimiyle hem erkek hem de kadın mü'minleri kastetmekte; ezvÂc (eşler) terimi de hem erkek hem de kadın eşlere işaret etmektedir. Bunun içindir ki, mâ meleket eymanuhum ifadesinin "onların kadın köleleri" anlamına yorulması için ortada hiçbir neden yoktur. Öte yandan bu ifadeyle erkek ve kadın kölelerin birlikte kastedilmiş olması da söz konusu olmadığına göre, ifadenin hiçbir şekilde kölelerle ilgili olmadığı fakat Bakara sûresinin 24. âyetindeki gibi nikâh ya da evlilik yoluyla meşru olarak sahip oldukları kimseler anlamına geldiği aşikârdır." Bu konudaki açıklamalarımız için bkz: 4:24 ve 47:4, ilgili notlar).
7 En geniş anlamıyla: Allah'a karşı esas duruşlarını korurlar.
8 Kökenini Kehf 107'nin notunda dile getirdiğimiz el-firdevs, "İçerisinde her türden ağaç, özellikle üzüm bağları bulunan görkemli bahçe" anlamına gelir. Kur'an'da iki yerde geçer (diğeri 18:107). Fihâdaki dişil zamir eril bir kelime olan firdevsi (ç. ferâdîs) gösterdiğine göre, bu kelime "cennet" yerine kullanılmaktadır. Çevirimiz buna  dayanır. Sahih hadislerdeki kullanımdan, firdevsin cennetin en görkemli yeri/tepesi olduğu sonucu çıkmaktadır (Taberî). Bunun esas alınması durumunda, çeviri "cennetlerin en görkemli yerinin vârisi.." şeklinde olacaktır.
9 Sûrenin ilk pasajıyla Me'âric 22-35 arasındaki benzerlik dikkat çekicidir.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder