Sayfalar

12 Mayıs 2017 Cuma

7.A'râf Sûresi 94-102. Âyetler

Kovulmuş şeytanın şerrinden Rahmân Rahîm Allah'a sığınırım


94 Biz hiçbir ülkeye bir peygamber göndermemişizdir ki, (zamanında) oranın halkını belki (Allah'a) boyun eğerler diye şiddetli zorluk ve darklıkla76 sınanamış olalım. 
95 Sonra (o) kötü durumu güzelliğe çevirmişizdir de, refaha kavuşup şımarmışlar ve "(Bir zamanlar) atalarımız da sıkıntılı ve sevinçli günler yaşamışmış" demişlerdir.77 İşte bunun üzerine biz de onları, olup bitenin farkına dahi varmadan ansızın yakalayıvermişizdir.
96 Oysa, eğer bu ülkelerin insanları inansalar78 ve sorumlu hareket etselerdi, onlara göklerin ve yerin bereketini ardına kadar açardık, fakat yalanladılar. Bunun üzerine biz de yaptıklarından dolayı onları kıskıvrak yakaladık.79 
97 Şu hâlde bu ülkelerin insanları, azabımızın gece vakti onlar uykudayken ansızın gelip çatmayacağından emin miydiler? 
98 Ya da, (söz konusu) ülkelerin insanları azabımızın gündüz gözüyle onlar (hayat) oyununu oynarken gelip çatmayacağından emin miydiler?80 
99 Yani onlar, Allah'ın entrikayla alt edilemeyen düzenine karşı güvencede miydiler?81 Doğrusu, Allah'ın entrikayla alt edilemeyen düzenine karşı, sadece hüsrana uğrayıp tükenmiş bir toplum kendisinin güvencede olduğunu sanır.
100 Artık önce gelip geçmiş (uygarlıkların) ardından yeryüzünün (medeniyet) mirasına konanlar için şu gerçek ortaya çıkmış olmuyor mu: Eğer istersek, günahları yüzünden onları da hedefe koyabiliriz; üstelik kalplerine mühür basarız da onlar artık (gerçeği) işitmez olurlar.
101 Sana kıssalarını naklettiğimiz bu ülkeler... Doğrusu bütün bunlara kendi içlerinden elçiler hakikatin apaçık belgelerini getirdiler, fakat onlar, bir kez yalanlamış bulundukları için bir daha iman edemediler: İşte Allah inkârcıların kalplerini böyle mühürler.82
102 Ve biz onların çoğunu (fıtrat) sözleşmesine sadık bulmadık;83 aksine onların çoğunu yoldan sapmış bulduk.

Dipnotlar:
76 Bu iki kavram arasındaki fark için bkz: 6:42, not 31.
77 Bununla Allah'ın hayata müdahil olmadığını; iyilik ve kötülüğün, darlık ve bolluğun, felaket ve saadetin Allah'tan  bağımsız, periyotlar hâlinde ya da tesadüfen gerçekleştiğini ima etmişlerdir. Ya da bütün bunların atalarının başına geldiğini, fakat kendi başlarına gelmeyeceğini zannetmişlerdir (Bkz: 45:24). Bu zan onları gaflete sürüklemiş, ve kendi kendilerine kurdukları tuzak tarafından gafil avlanmışlardır.
78 Zımnen: daima insanın hayrını isteyen ve bu amaçla elçi gönderen Allah'a güvenip inansalardı...
79 Bu âyetin, dinamik kadere bağlı insan davranışlarıyla statik kadere bağlı tabiat davranışları arasındaki görünmez irtibata bir atıf olduğu açık. Şüphesiz bu 99. âyette ifade edilen ilâhî tasarımın bir sonucudur. 
80 97 ve 98. âyetler sürenin başındaki 4. âyetin açılımı niteliğindedir.
81 Mekr, aslında "entrika, tuzak" mânasına gelir. Hiç şüphesiz bu tuzaklar insanın Allah'a değil kendi aklına karşı kurduğu tuzaklardır (Bkz: 71:22, not 11). Allah için kullanıldığında "tuzak bozmayı" ifade eder.
82 "Mühürler" anlamına gelen yatbu'u fiili, "karakter" anlamına gelen tabiatla aynı köktendir. Buradan yola çıkarak, Üstad Elmalılı gibi bu cümleye "Allah küfrü onların karakteri kılar" anlamını vermek mümkündür. Bu, "Allah kalpleri nasıl mühürler?" sorusununda cevabıdır.
83 İman etme, sadece bir sözleşme tazelemedir. Asıl sözleşme fıtrat sözleşmesidir ki bu insanın saf doğası, bozulmamış karakteridir. İnsan kendi saf doğasına ihanet etmeden inkârda ısrar demez.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder